4 Aralık 2010 Cumartesi

zeitgeist incelemesi (şüpheci melek)

Son yılların en popüler Komplo Teorisi filmlerinden “Zeitgeist The Movie” ile ilgili bir şeyler yazmak istiyordum, bir okuyucu yorumu bu uzun sürecek konuya başlamama vesile oldu. Kendisine buradan teşekkür ediyorum.
Öncelikle belirtmem gerekir ki, bu konuyu bir kaç bölümden oluşan bir dizi olarak ele almayı planlıyorum, zira film 3 bölümden oluşuyor ve tek bir postta 3′ünü de ayrı ele alıp detaylı olarak incelersem hem uzun sürer, hem format olarak toparlaması zor olur, hem de uzun süre bloga yeni bir şey post edemem. O sebepledir ki, bir kaç bölümde (muhtemelen filmin her bir bölümü için bir post, ve sonrasında Addendum’u da ele alan bir özet postu şeklinde) incelemek daha mantıklı görünüyor.
Zeitgeist The Movie, Türkçe altyazılarıyla şuradan izlenebilen bir bağımsız film. 3 bölüme ayrılan filmin
1. Bölümünde Hrıstiyanlığın nasıl pagan gelenekleri, güneş-tanrı dinleri, İsa’dan önce ortaya çıkmış tanrı-yarı tanrı mitlerinden oluşup, nasıl tarihsel dayanağı olmadığı,
2. Bölümünde 11 Eylül 2001 Amerika’daki uçaklı saldırıların nasıl savaş bahanesi yaratmak için Amerikan hükümeti tarafından organize edilmiş sahte saldırılar olduğu,
3. Bölümde de Amerikan bankacılık sistemi, Federal Rezerv Bankası ve az sayıdaki zengin bankacının aslında perde arkasından dünyayı nasıl yönettiği anlatılıyor.
Film çok ikna edici, ancak büyük problemler de barındırıyor. Öncelikle filmin dayandığı kaynaklar çok tartışmalı ve neredeyse hepsi (en iyi tahminle) ikincil kaynaklar. Bir çok yerde mantıksal safsatalar mevcut ve kabul ettirmek istediği mesajlar için gerçekleri çarpıtıyor, ya da bazı kısımlarını eksik anlatıyor. Bunları alabildiğim kadarıyla tek tek ele alıp inceleyeğim.
İncelemeye başlamadan önce belirtmem gerekir ki filmdeki iddiaların aksini kanıtlamam, beni sanki iddiaların hedef aldığı kurumları ya da şeyleri (Hrıstiyanlık, Amerikan hükümeti, FED bankası gibi) koruyormuşum gibi gösterecek. Ancak durum bu değil. Yer yer Hrıstiyan kaynaklarını ve Hrıstiyan olup İsa’nın gerçekten peygamber olduğunu savunan yazarlardan da alıntı yapmam gerekecek, ancak bunu yaparken yazarın görüşlerine değil, iddiaları yanıtlarken dayanılan kaynakları ve kanıtları göz önünde bulundurarak yapmaya çalışacağım. Zaten blogumun geri kalanına göz gezdirirseniz Ateist olduğumu, ve Türk olduğum için Amerikan hükümetini ya da herhangi bir bankayı savunmak gibi bir niyetimin olmadığını görebilirsiniz. Yaptığım tek şey, Zeitgeist the Movie filmindeki iddiaları, skeptik bir bakış açısıyla ele almak ve sağlamasını yapmak. İddialar boş çıktığı zaman suçlanmaktan kurtulan kurumlar ve kişiler, sadece durumsal bir sonuçtan ibaret – benim öncelikle amacım onları kurtarmak değil. Öncelikli amacım, doğru bilgiyi korumak. Yalanların üstüne de ışık tutmak. Sırf dinleri (ya da sevmediğimiz başka kurum ve kişileri) kötülüyor diye yanlış bilginin yayılmasına izin vermek ikiyüzlülük olur.
İncelemeyi yaparken filmi izlemek yerine, şurada bulunabilen filmin transkriptini (metin) kullanacağım.
Zeitgeist The Movie : Part 1 (Bölüm 1)
Satır satır alıntı yapmaya başlamadan önce, Zeitgeist filmi, İncil’den doğrudan alıntı yaptığı yerler haricinde, neredeyse filmin bu ilk bölümünün tamamını, bir avuç yazara dayandırıyor :
Gerald (George) Massey : 19yy’da yaşamış amatör bir Mısırbilimcidir. İsa ve diğer daha önceki tanrıların (en önemlisi Horus) benzerliklerini ilk ortaya koyan kişi.
Acharya S (gerçek adıyla Dorothy Murdock ): İsa-Mit teorisiyle ilgili çeşitli kitapları olan bir yazar. Kaynak olarak George Massey’i sık sık gösterir.
Jordan Maxwell : ’60larda beri Okkült, UFO’lar ve benzeri şeylerle ilgili konuşmalar yapan, kitaplar yazan bir yazar.
Albert Churchwood : 1924′te “The Origin and Evolution of Religion” isimli kitabı yazan bir İngiliz Cerrah.
Joseph Wheless : 1930′larda yazdığı “Forgery in Christianity” isimli kitabıyla adı duyulan bir avukat.
Ve aynı doğrultuda yazan bir kaç başka yazar. Tam liste burada var.
İlk bakışta görebildiğim problem, güncel yazarların genellikle kitaplarını 19 yy ve 20 yy’ın başında aynı doğrultuda yazan yazarlara dayandırmış olması. Buradaki en önemli nokta, geçtiğimiz 100 senede konuyla ilgili bilimsel bilgi hem arttı hem de geçmişte bilinenlerin geçersiz olduğunu yer yer gösterdi. Diğer bir deyişle, Massey, Churchwood ve Wheless gibi yazarlara dayanarak yazan Acharya S ve Maxwell (ve Earl Doherty, Robert Price gibi diğerleri de) aslında kaynak olarak çok da güvenilir olmayan başka yazarlara atıfta bulunarak ikincil kaynaklar kullanmış oluyorlar. Elbette Massey, ya da Acharya S’in kitaplarını tek tek ele alıp kaynaklarını inceleyip o kaynakların kaynaklarını incelemek ve ne kadar doğru olduğununun sağlamasını yapmak yıllar alacak bir iş olur. O yüzden benim yapacağım şey, postun konusunu dağıtmadan, filmdeki iddiaları ele alıp, nerede hatalı olduğunu kanıtlarla göstermeye çalışmak.
Filmin ilk bölümündeki ana argümanlar şu şekilde sınıflandırılabilir diye düşünüyorum :
  • İsa, eski Mesih/Kurtarıcı karakterleriyle bir çok ortak özelliğe sahip ; Mısır Tanrısı Horus, Hindu tanrısı Krishna, Yunan tanrısı Dionysus gibi.
  • İsa hikayesi astro-teolojik (gök cisimlerine tanrı özellikleri verilerek oluşturulan din) ve antik dinlerden derlenmiş bir mitoloji .
  • Buradan hareketle, İsa’nın anlatıldığı şekliyle asla var olmadığı ve bugün bildiğimiz manadaki Hrıstiyan dininin 4.yy’da toplanan İznik Konsulünde bir araya getirilmiş fabrikasyon bir din olduğu.
Bu 3 argümanı postun sonunda tekrar özetleyeceğim. Şimdi gelelim filmin argümanlarını incelemeye :
Bir yandan şu sayfanın açık olmasında fayda var, zira oradaki transkript resimlerle desteklenmiş.
İlk paragraftaki bilgilerin çoğu doğru, güneşin tarih boyunca insanlar tarafından algılanmasından bahsediyor. İkinci paragrafın başından devam ediyorum :
This is the cross of the Zodiac, one of the oldest conceptual images in human history. / Bu Zodiac “haç”ı – İnsanlık tarihindeki en eski kavramsal resimlerden birisi.
Aslında bu bir haç değil, tekerlek – spesifik olmak gerekirse Yunan zodyak’ı – ancak “haç” kelimesinin kullanılmasının amacı ileride Hrıstiyanlıkla ilgi kurabilmek.
In other words, the early civilizations did not just follow the sun and stars, they personified them with elaborate myths involving their movements and relationships.  The sun, with its life-giving and -saving qualities was personified as a representative of the unseen creator or god…”God’s Sun,”the light of the world, the savior of human kind.
İlk uygarlıklar sadece güneşi ve yıldızları takip etmekle kalmadılar, hareketleri ve birbirleriyle ilişkilerinden yola çıkıp onlara detaylı mitolojiler yaratarak onlara kişilikler kazandırdılar. Güneş, hayat kurtaran ve hayat veren özellikleriyle görünmeyen bir Tanrı’nın bir temsilcisi olarak görüldü. “Tanrı’nın Güneşi” – dünyanın ışığı, insanlığın kurtarıcısı.
Öncelikle, eski uygarlıklar genellikle Güneşin kendisine taparlardı. Güneşin görünmeyen bir tanrının temsilcisi olduğu fikrini Plato’nun söylediğini rivayet eden Marisilo Ficino’nun 1494 tarihli kitabı De Sole’ye dayandırıyor. Ancak araştırmama rağmen, Plato’nun güneşi Tanrı’nın temsilcisi ya da oğlu olarak gördüğüne dair bir kaynak bulamadım. Bulabildiğim kadarıyla Plato Cumhuriyet’te Helios yani Güneş’in “bilginin kaynağı”nın bir sembolü olduğunu düşünüyormuş.
Buradaki “kurtarıcı” sözü dikkat çekici. İsa’nın “kurtarıcılık” özelliğine ulaşmak için güneşi kurtarıcılığından bahsediliyor. Verdikleri kaynakta Herkül’den bahsediyor. Ancak buradaki kurtarıcılık farklı. İsa’nın kurtarıcılığı, ahiret gününde cehennemden kurtarma iken, Herkül, yolculukları sırasında karşılaştığı insanları zorluktan kurtarmasıyla “kurtarıcı” ünvanına kavuşuyor gibi görünüyor. Devam edersek kaynak diyor ki, Herkül’ün Aslan’ı öldürmesi “insanlığın kurtuluşu” sembolize ediyor. Ben açık bir bağlantı göremiyorum.
Herkul
Herkul
This is Horus.He is the Sun God of Egypt of around 3000 BC . He is the sun, anthropomorphized, and his life is a series of allegorical myths involving the sun’s movement in the sky.From the ancient hieroglyphics in Egypt, we know much about this solar messiah.
Bu Horus. MÖ 3000 yılların Mısır Güneş Tanrısı. Horus Güneş’in insanlaştırılmış hali ve hayatı, Güneş’in gökyüzündeki hareketlerinden temelini alan alegorik mitolojilerden ibaret. Mısır’daki hiyerogliflerden, bu “güneş mesihi” hakkında bir çok şey biliyoruz.
Horus bir güneş tanrısı değil, (güneşi ve ayı da kapsayan) gök tanrısı idi, ve güneş ve ay, iki gözünü sembolize ederdi. Güneş Mesihi ifadesi ilginç zira, “Mesih” kelimesi (Messiah) İbranice kökenli bir kelime ve Horus’un “Mesih” olduğuna dair bir kaynak bulamadım. Zeitgeist’ın gösterdiği kaynakta da “Mesih” sözü geçmiyor. Kaynakların tarihine de dikkat çekmek istiyorum, yaklaşık 100 yıllık kaynaklar.
For instance, Horus, being the sun, or the light, had an enemy known as Set and Set [D] was the personification of the darkness or night . And, metaphorically speaking, every morning Horus would win the battle against Set – while in the evening, Set would conquer Horus and send him into the underworld.
Örnek vermek gerekirse, Güneş olan Horus’un Set isminde karanlığı ve geceyi sembolize eden bir düşmanı vardı. Ve sembolik olarak her sabah Horus Set’e karşı olan savaşını kazanırken her gece Set savaşı kazanır ve Horus’u Yeraltı’na gönderirdi.
Horus
Horus
Wikipedia’daki makalenin Set’le ilgili olan kısmına göre Set ve Horus, Set Horus’un babası Osiris’i öldürdükten sonra Horus hem babasının intikamını almak hem de Mısır’ın haklı hükümdarını seçmek için Set’le defalarca savaşmıştır. Ancak gece ve gündüzün açıklamasının Horus ve Set ile yapıldığını yazan bir kaynak bulamadım. Zaten sanıyorum “mecazen” kısmı bu sebeple var, ve kaynak Acharya S. Bu bir sonraki paragraf çok belirleyici :
Broadly speaking, the story of Horus is as follows: Horus was born on December 25th of the virgin Isis-Meri.His birth was accompanied by a star in the east , which in turn, three kings followed to locate and adorn the new-born savior At the age of 12, he was a prodigal child teacher, and at the age of 30 he was baptized by a figure known as Anup and thus began his ministry. Horus had 12 disciples he traveled about with, performing miracles such as healing the sick and walking on water. Horus was known by many gestural names such as The Truth, The Light, God’s Annointed Son, The Good Shepherd, The Lamb of God, and many others. After being betrayed by Typhon, Horus was crucified, buried for 3 day, and thus resurrected.
Genel anlamda konuşursak, Horus’un hikayesi şu şekilde : Horus 25 Aralıkta, Bakire Isis-Meri’den doğdu. Doğumu doğudaki bir yıldızın altında (eşliğinde) gerçekleşti, ve bu yıldızı takip eden üç kral kendisini bulup yeni doğan bu kurtarıcıya saygılarını sundular. 12 yaşındayken, çok parlak bir çocuk-öğretmendi, ve 30 yaşındayken Anup olarak bilinen karakter tarafından vaftiz edildi ve görevine başladı. Horus’un beraber dolaştığı 12 havarisi vardı ve hastaları iyileştirmek ve suyun üstünde yürümek gibi mucizeler gösterdi. Horus bir çok isimle anılıyordu , Gerçek, Işık, Kutsanmış Oğul, İyi Çoban, Tanrı’nın Kuzusu ve bir çok başkası. Typhon tarafından ihanete uğradıktan sonra Horus çarmıha gerildi, 3 gün boyunca gömülü kaldı ve sonra dirildi. 
Bu özellikler, İsa peygamberle birebir örtüşen özellikler. Bu iddiaları teker teker ele almak en mantıklısı.
Horus 25 Aralıkta bakire Isis-Meri’den doğdu.
Öncelikle Isis, Osiris’le evli bir tanrıçaydı ve bakire olduğunu düşünmemize yol açacak herhangi bir şey yok. Doğumu “mucizevi” olarak görülebilir, zira Osiris, Set tarafından yenildikten sonra parçalara ayrıldı ve İsis parçaları bulup bir araya getirdi, ancak eksik parça Osiris’in bir balık tarafından yenmiş olan penisiydi ve İsis Osiris’e altından bir penis yaparak ve Osiris’e şarkı söyleyerek onu diriltti. Horus daha sonra doğdu. Biraz daha detaylı hikaye wikipedia’da mevcut.
25 Aralık tarihi de Mısır mitolojisinde geçen bir tarih değil bulabildiğim kadarıyla. Horus’un doğumu eski Mısır’daki Khoiak bayramına denk geliyor, ki o da Ekim Kasım aylarına denk geliyor.
İsis-Meri konusunda bulabildigim tek bilgi, “Meri” daha doğrusu Mr-ee kelimesinin “sevilen” manasına geldiği “Sevilen İsis” manasına gelen bir tanım olduğu, yani Meri kelimesi isimden değil, lakaptan kaynaklanan bir isim. İsis ve cocuk Horus heykellerinin kiliselerdeki Meryem ve bebek İsa heykel ve resimlerine dönüştüğüne dair görüşler var, ancak Meryem ve İsis arasındaki başka benzerlik olmadığı belirtiliyor.
Doğumunda doğuda parlak bir yıldız vardı ve doğduktan sonra üç kral gelip yeni doğan bebeğe hediyeler getirdi- saygılarını sundu.
İsis Horusu emzirirken
İsis Horus'u emzirirken
İsa’nın doğumunu anlatan “Nativity” adı verilen hikayenin Luxor tapınağındaki hiyerogliflerde olduğuna dair iddialar şurada ele alınıyor. Özetle Luxor’daki hikayenin Hrıstiyan hikayesine benzerlikleri var, ancak filmin kaynağını aldığı Acharya S’in (Massey’e dayandırarak)  iddia ettiği gibi 100% örtüşen bir benzerlik sözkonusu değil. Buna ek olarak İncil’deki hikayede İsa’nın doğumuna 3 “bilge adam-kral” (maji) geldiği de geçmiyor. İsa doğduktan sonra (ama hemen sonra anlamı değil, belirsiz bir zaman sonra)  gelen bir grup (sayısı belli değil) bilge adamdan bahsediliyor. Alıntı yaparsak :
İsa, Kral Hirodes’in devrinde Yahudiye’nin Beytlehem kasabasında doğduktan sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Kudüs’e gelip şöyle dediler: «Yahudilerin kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik.»
12 yaşındayken öğretmenlik yaptı.
Horus’un çocukkenki halini resmeden ve sembolize eden hiyeroglifler ve heykeller mevcut (İsis-cocuk Horus heykelleri) ancak 12 yaşnda öğretmenlik yaptığına dair bir tarihsel kaynak bulamadım. Horus Mısır’a hükmedebilecek yaşa gelene kadar annesi İsis tarafından saklanmıştı.
30 yaşında Anup olarak bilinen kişi tarafından vaftiz oldu ve “görev”i başlamış oldu.
Anup, saray soyundan gelen çocuk manasına gelir. Kelimenin seçilmesi Vaftizci Yahya (John) ismine olan benzerlikten ötürüdür.Horus’un vaftiz edilmesi ya da herhangi bir ritüel banyo hikayesi yok. Gerald Massey’den başka kaynak yok.
Horus’un 12 havarisi/takipçisi vardı ve suda yürümek ve hastaları iyileştirmek gibi mucizeler gösterdi.
Yine Massey’i kaynak gösteriyor. Horus’un 4 tane yarı tanrı ve 16 insan takipçisi vardı. Ayrıca sayıları belli olmayan demirci ustaları da savaşlarında yanında savaşmıştı.Horus’un su üstünde yürümesiyle ilgili bir şey bulamadım. Hastaları iyileştirmesiyle ilgili bir şeyler var ancak bu yetişkin değil çocuk Horus’un yaptığı bir şey. İyileştirme ve sihir gücünü annesi Isis’ten aldığı belirtiliyor.
Horus “Gerçek” “Işık” “Tanrının oğlu” “İyi çoban” “Tanrının kuzusu” gibi isimlerle tanınıyordu.
Bu isimler İsa’ya atfedilen isimler ve lakaplar. Ancak Horus’un bu isimlerle anıldığına dair bir kaynak bulamadım. Zaten bu iddianın kaynağı da Massey.
Typhon tarafından ihanete uğradıktan sonra çarmıha gerildi, 3 gün gömülü kaldı ve sonra dirildi.
Bu da İsa’nın ölüm hikayesiyle aynı. Ancak Horus çarmıha gerilmedi, Uhat isimli bir akrep sokması sebebiyle öldü ve Thoth isimli başka bir tanrı tarafından büyüyle canlandırıldı. Ancak anlayabildiğim kadarıyla bu olay Horus bebekken oluyor. Zira İsis tapınakta dua ederken bir anlığına çocuğu bırakıyor ve o arada Seth, Uhat isimli akrebi gönderip Horus’u öldürtüyor. Hikayenin tamamı şurada var. Yani Mısır yazılarındaki hikaye ve İsa hikayesi pek örtüşmüyor.
Film devam ediyor , özetle aynı özelliklere sahip 4 başka Tanrı’nın ismi geçiyor :
  • Attis – Frigya tanrısı : bakireden 25 aralıkta doğdu, çarmıha gerildi, 3 gün sonra dirildi.
  • Krishna- Hindu tanrısı : bakire Devaki’dan doğdu, doğudaki yıldız doğumunu haber verdi, mucize gösterdi, öldükten sonra dirildi.
  • Dionysus – Yunan tanrısı : bakireden 25 aralıkta doğdu, suyu şaraba çevirmek gibi mucizeler gösteren, gezgin bir öğretmendi. “Kralların Kralı” , “Tanrının tek oğlu” “Alfa ve Omega” gibi isimlerle anıldı, öldükten sonra dirildi.
  • Mithra – İran-Pers tanrısı : bakireden 25 aralıkta doğdu, 12 havarisi vardı, mucizeler gösterdi, öldükten sonra 3 gün gömülü kalıp sonra dirildi, “Gerçek” “Işık” ve bir çok başka isimle anıldı. Kutsal gün “Pazar” günüydü.
Attis : Attis’in annesi Nana, Agdistis isimli tanrının, diğer tanrılar tarafından kesilen penisinden biten bir badem ağacının meyvesini vajinasına yerleştirerek Attis’e hamile kalıyor. Attis büyüdüğü zaman çok yakışıklı oluyor ve Kibele ona aşık oluyor. Attis, Pessions şehrinin kralının kızıyla evlenmeden önce Kibele ona görünüyor ve Attis delirip kendini hadım ediyor, ve sonra da ölüyor. Agditis bunu görünce Attis’in vücudunun çürümesine izin vermiyor ve onu çam ağacı olarak tekrar diriltiyor. İsa hikayesine benzerlik az. Belki sadece “mucizevi doğum” ve “tekrar dirilme” arasında benzerlik kurulabilir. 25 aralık tarihiyle ilgili bir bilgiye rastlayamadım.
Krishna : Hindu tanrısı Deviaki’den doğdu ancak annesi bakire değildi, zira Krishna’nın kendisinden büyük 7 kardeşi var. Krishna bir hapishane hücresinde doğdu, yıldız ya da 3 bilge adam tarafından ziyaret yok. Ölümünden sonra hemen dirildi (3 gün sonra değil). Krishna kelimesinin “Christ” olarak geçtiği söylense de Krishna kelime manasıyla “Siyah olan” iken Christ “Mukadder olan, rütbe verilmiş olan” manasına gelmekte.
Dionysus : (Bacchus adıyla da bilinir). Dionysus’un doğumuyla ilgili iki hikaye var, ikisinde de bakireden doğum yok. Birisi Zeus’un hamile bıraktığı Semele isimli insan, diğeri de Zeus’un hamile bıraktığı Persephone isimli tanrıça. Dionysus gezgin bir öğretmen, ancak öğrettiği şey nasıl şarap yapılacağı ve kendi dini ritüelleri. Suyu şaraba çevirme olayı da şu şekilde : Dionysus Kral Anius’un kızlarına dokundukları her şeyi şarap, mısır ya da yağa çevirme gücünü veriyor. Midas’a dokunduğu her şeyi altına çevirme yeteneğini de veren Dionysus. Kralların Kralı – Dionysus, yarı tanrıydı, Zeus baş tanrıydı.
Tanrının tek oğlu – Zeus’un başka bir sürü oğlu vardı.
Alfa ve Omega – Dionysus’un doğumundan önce de hayat vardı.
Tanrının Kuzusu- Dionysus boğa, yılan, şarap, panter gibi şeylerle anılsa da kuzu ya da koyun bunların arasında değil.
Dionysus
Dionysus
Mithra : Aslında sanıyorum burada Pers Mitra, Romalılardaki Mithras ile karıştırılmış. Zira aynı tanrılar değil ve genellikle İsa’ya benzetilen Mithras’tır. Mithra(s) ile ilgili ilk araştırmalar, 1800′lerde yaşayan Franz Cumont tarafından yapılmış ve kendisi bu iki tanrının tek olduğunu düşündüğünden her iki tanrının özelliklerini tek bir tanrıda toplamış. 20.yy’da yapılan arkeolojik ve tarihi araştırmalar, Cumont’un teorilerini yalanlamış. Massey’in Cumont’tan alıntı yapması normal zira o zamanlarda konuyla ilgili başka araştırma mevcut değil.
25 aralıkta doğum hikayesine gelirsek, o devirlerdeki bir çok bayram kış dönümü olan 20-25 aralık tarihlerine denk geliyor. Ayrıca İncil’de İsa’nın 25 aralıkta doğduğu yazmaz. Bu inanış İznik konsulü zamanında gelmiştir. Mithras, bir bakireden değil, kayadan doğmuştur. 12 havari iddiası, bazı heykellerde Mithras’ın 12 burç tarafından sarılmış olması. Ancak bu 12 havari ya da takipçi gibi bir manaya geliyor mu tartışılır. Mithras’ın ölümü de gerçekleşmemiştir, dünyadaki görevini bitirip sonra cennete bir at arabasında çıkmıştır. Pazar günü, Roma inanışındaki Mithras için doğru.
Film devam ediyor:
The fact of the matter is there are numerous saviors, from different periods, from all over the world, which subscribe to these general characteristics. The question remains: why these attributes, why the virgin birth on December 25th, why dead for three days and the inevitable resurrection, why 12 disciples or followers? To find out, let’s examine the most recent of the solar messiahs.
İşin özeti, değişik zamanlardan değişik kurtarıcılar, bu genel özelliklere uyuyor. Soru şu : niye bu özellikler, niye aralık 25′teki bakire doğumu, niye 3 gün öldükten sonra diriliş, neden 12 havari ya da takipçi? Bunu anlamak için son gelen Güneş Mesihini inceleyelim
Peki bu genel karakteristikler ve bunlara uyan Tanrılar-kurtarıcları nedir/kimdir? Teker teker ele alalım :
  • Bakireden 25 aralıkta doğdu : Hiçbirisi. İncil’e göre İsa da 25 aralıkta doğmadı. Mithras’ın doğumgünü 25 aralık olarak geçiyor, ancak bu tarih milattan sonraki zamanlara dayanan bir tarih.
  • Doğumunda yıldızlar göründü : Krishna
  • Doğudan gelen bilge adamlar tarafından ziyaret: Hiçbirisi.
  • Suyu şaraba çevirdi : Dionysus olabilir, ancak yukarda da açıkladığım gibi mucizeyi kendisi yapmıyor.
  • Hastaları iyileştirdi : Asclepius. Zaten tıp tanrısı.
  • Şeytan çıkardı : Krishna, Buddha
  • Mucize gösterdi : Hemen hemen hepsi.
  • Müritlerinin gözü önünde şekil değiştirdi : Hiçbirisi.
  • Şehre eşek üstünde girdi : Hiçbirisi. Dionysus’un pantere binip dolaştığı rölyefler var.
  • 30 gümüş sikke karşılığı ihanete uğradı : İsa – Judas hikayesi. Başka hiç bir tanrıda yok.
  • Ekmek ve şarapla komün yemeği : Mithras
  • Ekmek ve şarabın mesihin eti ve kanını sembolize etmesi : Hiçbirisi.
  • Çarmıha gerilerek ya da ağaca çivilenerek öldürüldü : Hiçbirisi.
  • Öldükten sonra dirildi : Attis. Ancak bir çam ağacı olarak.
  • Cennete yükseldi : Hemen hepsi.

Jesus Christ was born of the virgin Mary on December 25th in Bethlehem, his birth was announced by a star in the east, which three kings or magi followed to locate and adorn the new savior. He was a child teacher at 12, at the age of 30 he was baptized by John the Baptist, and thus began his ministry. Jesus had 12 disciples which he traveled about with performing miracles such as healing the sick, walking on water, raising the dead, he was also known as the “King of Kings,” the “Son of God,” the “Light of the World,” the “Alpha and Omega,” the “Lamb of God,” and many others. After being betrayed by his disciple Judas and sold for 30 pieces of silver, he was crucified, placed in a tomb and after 3 days was resurrected and ascended into Heaven.
İsa bakire Meryem’den 25 aralık’ta Beytüllahim’de doğdu, doğumu doğudaki bir yıldız tarafından müjdelendi, ve bu yıldızı izleyen üç kral (ya da bilge, ya da büyücü) gelip kurtarıcıyı tezyin ettiler. 12 yaşındayken bir öğretmendi, 30 yaşındayken Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildi ve görevine başladı. İsa’nın mucizeler gösterip hastaları iyileştirdiği, suda yürüdüğü yolculuklarında ona 12 havarisi eşlik ediyordu. Kralların kralı, Tanrı’nın oğlu, Dünyanın Işığı, Alfa ve Omega, Tanrının kuzusu gibi isimlerle de anılıyordu. Havarisi Judas tarafından 30 gümüş sikke karşılığı ihanete uğradıktan sonra çarmıha gerildi, bir mezara kondu ve 3 gün sonra dirilip, cennete yükseldi.
Bu kısmın çoğu doğrudan Yeni Ahit’ten alınma. Ancak bir nokta, 25 aralık tarihinin İsa’nın doğumgünü tarihi olmadığı, ve İncil’de geçmediği. Hatta Luka 2:8′de diyor ki:
8 Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı. Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar. Melek ise onlara, «Korkmayın!» dedi. «Size, tüm halk için büyük sevinç kaynağı olacak bir müjde getiriyorum: bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir. Ve işte size bir işaret: kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.»
Eğer İsa kış aylarında doğmuş olsaydı, sürülerin yanında geceyi nöbet tutarak geçiren çobanlar değil, kapalı ortamlarda soğuktan korunmaya (ve sürülerini korumaya) çalışan çobanlar olması gerekirdi. 25 aralık tarihinin İncil’de bulunmaması ve sonradan eklenmiş olması zaten bilinen bir durum. 25 aralık tarihi, MS 200′lü yıllara kadar görülen bir tarih değil. Aslında bir sonraki kısım bu sebepten ötürü anlamsızlaşıyor, ancak yine de İsa’nın 25 Aralık tarihinde doğduğunu varsayalım.
First of all, the birth sequence is completely astrological. The star in the east is Sirius, the brightest star in the night sky, which, on December 24th, aligns with the 3 brightest stars in Orion’s Belt. These 3 bright stars are called today what they were called in ancient times: The Three Kings.[The Three Kings and the brightest star, Sirius, all point to the place of the sunrise on December 25th. This is why the Three Kings "follow" the star in the east, in order to locate the sunrise -- the birth of the sun.
Öncelikle doğum sırası tamamen astrolojik. Doğudaki yıldız gökyüzündeki en parlak yıldız olan ve 24 aralıkta Orion takım yıldızının kemeriyle aynı hizaya gelen Sirius. Bu üç yıldız eski zamanlarda anıldığı ismiyle 3 Kral. 3 Kral ve Sirius, 25 aralıkta güneşin doğduğu yere iaret ediyor. Bu yüzden 3 kral doğudaki yıldızı "takip ediyor" - güneşin doğacağı yeri bulmak için.
Burada biraz Astronomiye girmemiz gerekiyor. Argümanları teker teker ele alalım :
  • Geceleyin gökyüzündeki en parlak yıldız Sirius - bu doğru.
  • 24 Aralıkta Orion takım yıldızının kemeriyle aynı hizaya gelmesi - Bu tam olarak böyle değil. Gökyüzündeki yıldızların birbirlerine olan konumları değişmez. Daha doğrusu çok yavaş değişir ve değişimi görmek için binlerce yıl geçmesi gereklidir. Yani eğer Sirius, Orion takım yıldızının kemeriyle aynı hizadaysa bu sadece 24 aralıkta değil, yılın tamamında böyledir. Peki Orion'un kemeriyle Sirius aynı hizadalar mı ? Şu görüntüyü GoogleSky ile aldım, Sirius ve Orion takımyıldızını gösteriyor. Çok basitçe eğer Orion'un kemerinden çıkan düz bir çizgi çizersek görürüz ki Sirius ve Orion'un kemeri tam olarak aynı hizada değiller.
Sirius ve Orion takımyıldızı
Sirius ve Orion takımyıldızı
Kaldı ki, Orion’un kemerindeki 3 yıldız da aynı hizada değiller, iki köşesi dar açılı, tepe noktası geniş açılı bir üçgen oluşturuyorlar. Diğer bir deyişle, eğer kağıt üstünde kalın uçlu bir keçeli kalemle Sirius’u Orion’un kemeriyle aynı hizaya getirmek isterseniz yapabilirsiniz, ancak astronomik boyutlarda tam bir hesap yapmaya kalktığımızda görülecek şey 3 yıldızın ne kendi aralarında ne de Siriusla aynı hizada olmadıkları.
  • Kemerdeki 3 yıldızın 3 Kral olarak anılması. Bu kısmı doğru ancak bu 3 yıldıza “3 Kral” denmesi yeni bir şey. İncil yazıldığı sıralarda o 3 yıldızın ismi, Orion’un kemeri idi. Bu 3 yıldıza 3 Kral denmesiyle ilgili bulabildiğim en eski kaynak 17.yy’a ait.
  • Sirius’un, 25 aralıkta güneşin doğacağı yeri işaret etmesi. Burada da bir problem var. Sirius ve Orion takımyıldızı, aralık ayında, akşam güneş batmadan önce görüş alanına girmiyorlar. Yani doğudaki ufuk çizgisinin altında kalıyorlar. Buna göre Orion ve Sirius’un güneş doğarken gökyüzünde olup güneşin doğacağı yeri işaret etmeleri imkansız. Şuradaki incelemeye göre : Güneş, gökyüzünde ekliptik bir rota çiziyor (yeşil çizgi) ve doğumundan batımına kadar bu rotayı takip ediyor. Eğer filmde yapıldığı gibi Orion’un kemerinden Sirius’tan da geçen yaklaşık bir çizgi çekerseniz güneşin bu ekliptik yörüngesiyle hiç bir noktada kesişmiyor.
Filmin sitesindeki kaynaklara bakarsak hepsi ikincil kaynaklar. Yani hiçbirisi İsa mit’i ve Hrıstiyanlığın pagan köklerini incelemeyen, konudan bağımsız astronomi kaynakları değil. Yazar(lar) kaynaklarında yazan iddiaların doğruluğunu kontrol etmeden filme koyup gerçekmiş gibi göstermişler.
The Virgin Mary is the constellation Virgo, also known as Virgo the Virgin. Virgo in Latin means virgin. The ancient glyph for Virgo is the altered “m”. This is why Mary along with other virgin mothers, such as Adonis’s mother Myrrha, or Buddha’s mother Maya begin with an M.Virgo is also referred to as the House of Bread, and the representation of Virgo is a virgin holding a sheaf of wheat. This House of Bread and its symbol of wheat represents August and September, the time of harvest. In turn, Bethlehem, in fact, literally translates to “house of bread”.Bethlehem is thus a reference to the constellation Virgo , a place in the sky, not on Earth.
Bakire Meryem Bakire Başak olarak da bilinen Başak (Virgo) Takımyıldızı. Virgo, Latince’de Bakire anlamına geliyor. Başak Takımyıldızının eski işareti değiştirilmiş bir M harfi. Bu yüzden Meryem ismi, diğer bakire anneler gibi (örneğin Adonis’in annesi Myrrha, ya da Buddha’nın annesi Maya gibi) M harfiyle başlıyor. Başak aynı zamanda “Ekmek evi” olarak da anılıyor ve Başak burcunun simgesi elinde buğday başakları tutan bir bakire. Ekmek evi ağustos ve eylül aylarını temsil eder, yani hasat zamanını. Buradan harekelte Beytüllahim’in kelime manası “ekmek evi”dir. Yani Beytüllahim burada Başak burcunu simgelemektedir, dünyadaki Beytüllahim kasabasını değil.
Burada doğru olan şeyleri hemen vereyim: Virgo Latince’de Bakire demek, Beytüllahim‘in İbranice’deki karşılığının kelime manası da “Ekmek evi”. Arapça’daysa “Et evi”. Virgo takımyıldızının simgesi gerçekten de bir ayağı süslenmiş bir M harfine benziyor. Gerçekten de Virgo-Başak burcunun simgelerinden bir diğeri de elinde buğday başakları bulunan bir genç kız ya da bakire. Bu kısımlarda problem yok.
Başak Burcu-Virgonun simgesi
Başak Burcu-Virgo'nun simgesi
 Virgo-Başak takımyıldızının Yunan mitolojisindeki karşılığı, Astraea isimli tanrıçadır. Zeus’un bakire kızı olan Astraea insanlar arasında yaşayan bir tanrıçayken insanların kötülüklerinden kaçıp cennete yükselip Başak takımyıldızına dönüşmüştür. Hikayesinde bakire olması dışında Meryem’le bir bağlantısı yok.
Burada film, Myrrha ve Maya‘nın bakire olduğunu ve Meryem-İsa hikayesine benzer bir şekilde bakire oldukları halde doğum yaptıklarını söylüyor. Myrrha’nın hikayesinde iki doğum versiyonu var. İlkinde Myrrha, Afrodit’in oyununa gelerek babası Theias’la ensest ilişkiye giriyor, ve bunu öğrenen Theias Myrrha’yı bıçakla kovalıyor. Tanrılar da Myrrha’yı bir ağaca dönüştürüyor. Adonis de bu ağaçtan doğuyor. İkinci versiyonda onu ağaca dönüştüren Afrodit. Theias ağaca bir ok atıyor ve yarıktan Adonis doğuyor.
Buddha’nın annesi Maya, Buddha doğmadan önce 20 yıl boyunca Suddhodhana isimli kralla evli. Bir gün yürasında beyaz bir file binmiş olan Bodhisattva isimli tanrının kendisine dokunduğunu görüyor ve hamile kalıyor. Bekaretle ilgili bir şey yok.
Virgo-Başak takımyıldızının Bethlehem’i simgelemesini de Başak burcunun simgesinde buğday başağı tutan bakireye bağlamış. Başak burcunun buğday başağıyla olan bağlantısı Ashnan isimli Sümer tahıl tanrısına kadar gidiyor. Eğer başak burcundaki bakire, Meryem’i simgeliyor olsaydı o zaman belki Bethlehem’deki ekmek ve Başak burcunun simgesindeki buğdayı (daha doğrusu Başak’ın hasat zamanını simgelemesini)  ilişkilendirebilirdik ancak benim fikrimce bu biraz istenen sonuca gitmek için kanıtları esnetmek oluyor.
Bir diğer nokta Meryem, Maya ve Myrrha’daki ve Başak burcunun simgesi olan M harfinin ilişkili olduğu iddiası. Sorun şu ki Aramaik dilinde (İsa zamanında İsa’nın yaşadığı anlatılan yerlerde konuşulan ve İbranice’nin bir alt kolu olan dil) ve alfabesindeki M sesini veren harf birbirine benzemiyor. Yunancadan ya da Latin alfabesinden bahsediyor olsaydık belki, ancak İbranice’de bu bağlantı yok.
There is another very interesting phenomenon that occurs around December 25th, or the winter solstice. From the summer solstice to the winter solstice, the days become shorter and colder. From the perspective of the northern hemisphere, the sun appears to move south and get smaller and more scarce. The shortening of the days and the expiration of the crops when approaching the winter solstice symbolized the process of death to the ancients. It was the death of the Sun. By December 22nd, the Sun’s demise was fully realized, for the Sun, having moved south continually for 6 months, makes it to it’s lowest point in the sky. Here a curious thing occurs: the Sun stops moving south, at least perceivably, for 3 days. During this 3 day pause, the Sun resides in the vicinity of the Southern Cross, or Crux, constellation.And after this time on December 25th, the Sun moves 1 degree, this time north, foreshadowing longer days, warmth, and Spring. And thus it was said: the Sun died on the cross, was dead for 3 days, only to be resurrected or born again. This is why Jesus and numerous other Sun Gods share the crucifixion, 3-day death, and resurrection concept. It is the Sun’s transition period before it shifts its direction back into the Northern Hemisphere, bringing Spring, and thus salvation.
Kış gündönümümde meydana gelen çok ilginç başka bir olay var. Yaz gündönümünden kış gündönümüne kadar günler kısalır ve soğumaya başlar. Kuzey yerküreden bakarsak, güneşin güneye doğru gittiğini ve daha küçük görünmeye başladığını görürüz. Günlerin kısalması ve hasat zamanının bitmesi, eski insanlara ölümü sembolize ediyordu. Bu ölüm Güneşin ölümüydü. Aralık 22′de Güneş’in alçalması son buluyor ve 6 aylık alçalma sonunda en alçak noktaya geliyor. Burada ilginç bir olay oluyor, Güneş 3 gün boyunca bu noktada duruyor gibi görünüyor, en azından çıplak gözle bakıldığında. Bu 3 günlük duraklamada Güneş, Güney Hacı (Southern Cross ya da Crux) takımyıldızına yakın bir noktada duruyor. Bu noktadan sonra Aralık 25′te güneş 1 derece yükseliyor ve baharın, sıcaklığın ve daha uzun günlerin gelişini müjdeliyor. Böylece söylenen şu oldu : Güneş haçta (çarmıhta) öldü, 3 gün boyunca ölü kaldı ve tekrar dirildi. Bu yüzden İsa ve diğer Güneş-Tanrı’lar “çarmıhta ölüm, 3 gün ölü kalarak sonra tekrar dirilme” temasını paylaşırlar. Bu olay Güneşin kuzey yarımkürede hareketinin yönünü değiştirmesi ve bahar ve kurtarışı getirmesini simgeler.
Güneşin kış gündömünde alçalması, ölüyor gibi görünmesi sonra tekrar doğması kısımları genel olarak doğru. Ancak buradaki problem İsa’nın ne doğumunun, ne de çarmıha gerilmesinin tarihinin Aralık olmaması. İsa’nın doğum zamanının bahar olması ihtimalinin daha yüksek olduğunu daha önce yazmıştım. Hrıstiyan din adamlarına göre İsa’nın çarmıha gerilmesi tarihi, İncil’e dayandırılarak yine bahar aylarına, tam olarak Nisan ayına denk gelen bir zamana yerleştiriliyor. İsa’nın son yemeğinin Yahudilerin Hamursuz Bayramı’nda yenen Pesah yemeği olduğu göz önüne alınırsa çarmıha gerilmenin bir sonraki gün olan 15 Nisan’da gerçekleştiği düşünülebilir. Buradaki “Nisan” ayı Yahudi takvimindeki Nisan. Bugün kullandığımız modern Gregoryen takvimine göre kabul edilen en popüler tarih (Isaac Newton’un hesapladığı) 23 Nisan 33 tarihine denk geliyor.
Bir diğer problem de Southern Crux-Cross yani Güney Hacı. Bu takımyıldızı zaten Kuzey yarımküreden görülebilen bir takımyıldızı değil, ve keşfi Güney yarımkürenin keşfinden (yani İsa’nın zamanından çok daha) sonra. O yüzden İncil’i yazan kişilerin Güney Hacı’nı gözlemleyip 3 günlük beklemeyi sonra 25 Aralıkta tekrar yükselmeyi izlemesi imkansız.
İsa’nın diğer Güneş-Tanrı’larla olan (aslında olmayan) benzerliklerinden daha önce bahsetmiştik. Bir çok yaşam-ölüm-dirilme tanrısından sözediliyor, ancak İsa’nınkiyle benzer hikayesi olana ben rastlayamadım.En azından filmde öne çıkarılan (ve en çok benzerliği olduğu iddia edilen) tanrıların hikayeleri pek benzemiyor. Zaten wikipedia’daki listenin kaynakları belirtilmemiş. O yüzden çok da ciddiye alınabileceğini sanmıyorum.
However, they did not celebrate the resurrection of the Sun until the spring equinox, or Easter. This is because at the spring equinox, the Sun officially overpowers the evil darkness, as daytime thereafter becomes longer in duration than night, and the revitalizing conditions of spring emerge.
Ancak Güneş’in dirilişini bahar gündönümümüne kadar (Paskalya) kutlamıyorlardı. Bunun sebebi bahar gündönümünde, Güneş karanlığı resmen yener ve günler gecelerden daha uzun olmaya başlar ve baharın canlandırıcı şartları ortaya çıkar.
Bu kısım benim anladığım şekliyle bir önceki paragrafla çelişiyor. Eğer Güneşin doğumu bahar gündönümünüyle ilişkilendiriliyorsa 25 aralık tarihi niye? Burada benim yakalayamadığım bir bağlantı var galiba, ya da herhangi bir bağlantı yok ben işkilleniyorum. Bu nokta tam aydınlığa benim açımdan kavuşmuş değil. Belki ileride bu noktayı gözden geçiririm.
Now, probably the most obvious of all the astrological symbolism around Jesus regards the 12 disciples. They are simply the 12 constellations of the Zodiac, which Jesus, being the Sun, travels about with.
In fact, the number 12 is replete throughout the Bible. This text has more to do with astrology than anything else.
Muhtemelen İsa’yla ilgili en bariz astrolojik sembolizm örneği 12 havaridir. Zodyak’ta 12 takım yıldızı var, ve İsa’yla sembolize edilen Güneş’le birlikte “yolculuk” ediyorlar.
Aslına bakarsanız , 12 rakamı İncil boyunca tekrarlanan bir rakam. Bu yazı başka herhangi bir şeyle ilgili olduğundan çok astrolojiyle ilgili.
12 rakamı gerçekten de İncil’de bir çok kez geçen bir rakam. 12 İsrail kavmi, Yusuf’un 12 kardeşi (11 erkek 1 kız), İsrail’in 12 yargıcı, 12 büyük peder, 12 Eski Ahit peygamberi, İsrail’in 12 kralı, 12 prensi ve İsa’nın 12 havarisi. Bununla beraber, bir çok kez tekrarlanan bir çok başka rakam var :
 40 : Musa önderliğinde Mısır’dan kaçtıktan sonra 40 yıl boyunca İsrailoğulları çölde dolandı. Musa 10 Emir’i almak için dağa çıktığında 40 gün orada kaldı. Şeytan 40 gün boyunca İsa’yı günah işlemesi için kandırmaya çalıştı. Daha bir çok yerde 40 rakamı geçiyor.
3: Tanrı’nın 3 özelliği (Her şeyi bilmek, her yerde olmak, her şeye gücü yetmek) , İsa’nın 3 gün sonra tekrar dirilmesi vs gibi bir çok örnek var.
Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, Güneş, Zodyaktaki takımyıldızlarının evlerinden geçer, takımyıldızları Güneş’le birlikte gezmezler. Eğer İsa hikayesinde, İsa teker teker havarilerinin evlerini ziyaret etseydi, o zaman epey bir benzerlik var diyebilirdik, ancak burada 12 havari, İsa’nın peşindeyken, Zodyak’ta Güneş bu takım yıldızlarının “ev”lerinden geçiyor. Velhasıl 12 rakamı dışında bariz bir benzerlik göremiyorum.
Coming back to the cross of the Zodiac, the figurative life of the Sun, this was not just an artistic expression or tool to track the Sun’s movements. It was also a Pagan spiritual symbol, the shorthand of which looked like this.This is not a symbol of Christianity.It is a Pagan adaptation of the cross of the Zodiac.  This is why Jesus in early occult art is always shown with his head on the cross, for Jesus is the Sun, the Sun of God, the Light of the World, the Risen Savior, who will “come again,” as it does every morning, the Glory of God who defends against the works of darkness,as he is “born again” every morning, and can be seen “coming in the clouds,” “up in Heaven,”with his “Crown of Thorns,”or, sun rays.
Güneşin hayatını simgeleyen Zodyak haçına geri dönersek, bu sadece güneşin hareketlerini takip etmeye yarayan bir araç ya da bir sanat eseri değildi. Bu aynı zamanda bir Pagan sembolüydü. Bu Hrıstiyanlığın sembolü değil. Zodyak haçının Pagan dinlerine adaptasyonu. Bu yüzden İsa’nın ilk resimleri hep onu haçta gösterirler zira İsa güneştendir, Tanrı’nın güneşidir, Dünya’nın ışığıdır, “tekrar gelecek olan ” (dirilerek) yükselen kurtarıcıdır – tıpkı her gün yaptığı gibi, karanlıktan koruyan Tanrı’nın şanıdır zira her gün doğar. “Bulutlardan gelen”, “cennette (gökte) olan” ve başında “dikenlerden bir taç” bulunandır, veya güneşin ışınları.
Burada İsa’nın güneşle özdeşleştirilmesi gayet güzel yapılıyor. Haç ya da + işareti Sümerlilere kadar uzanan ve insanlık tarihinde çeşitli formlarda bir çok kez görünen bir işaret. Bu kısımda problem yok. Bu noktada filmde görülen söz oyununa değinmek istiyorum.
MÖ 1600 yılına ait Knossosta bulunan haç
MÖ 1600 yılına ait Knossos'ta bulunan haç
Sun of God – Son of God benzerliği. Sun, İngilizce’de Güneş demek iken, tek harf farkı olan Son, oğul-erkek evlat demektir. Burada Sun of God ve Son of God , Tanrı’nın güneşi ve Tanrı’nın oğlu benzetmesi yapılıyor. Ancak buradaki problem, bu benzerliğin sadece İngilizce’de olması. Halbuki İbranice’de oğul “ben” iken güneşin karşılığı “şemeş” olarak okunan bir kelimedir. Yunancada ise oğul “huios” iken güneş “helios” olarak okunur. Belki burada bir benzerlik olabilir, ancak Sun-Son gibi bir benzerlik değil. Ayrıca İsa’nın ve çevresindekilerin İbranice’nin bir alt dili olan Aramaik konuştuğu düşünülünce Ben-Şemeş kelimelerinin birbirinin yerine geçmiş olması epey uzak bir ihtimal gibi görünüyor.
İsa’nın başında resmedilen güneş ışınlarına benzer ışık hüzmeleri konusu ise ilginç. Bu tema, gerçekten de Hrıstiyanlıktan önce görülen bir tema, Zerdüştlükten Roma ve Yunan sanatına geçtiği düşünülüyor. Ancak buradaki önemli nokta, bu hüzme detayının, 4.yy’a kadar Hrıstiyanlıkta görülmemiş olması. Bunun sebebi de ilk Hrıstiyanların muhtemelen Paganlarda görülen bu temayı kendi dinlerine almak istememeleri. Yani, genel manada bakarsak hüzme teması gerçekten de Hrıstiyanlığa Pagan dinlerinden ve sanatından geçmiş, ancak ilk yıllarında yani kuruluşunda değil. 400 yıl kadar sonra. Ayrıca sadece İsa değil, Meryem, Havariler, türlü kutsal kişiliklerde de görülen bir tema. Diğer bir deyişle, İsa’nın aslında güneş olduğu ve güneş ışınlarının İsa’nın “dikenden tacı” olması, İncil yazıldığı sırada Zeitgeist’ın önerdiği gibi direk ışık hüzmesi temasından kaynaklanan bir şey değil gibi görünüyor. Ancak İncil yazıldıktan çok sonra ortaya çıkan sanat eserleri sayesinde bu bağlantıyı kurmak mümkün.
2.yydan kalma başında ışık hüzmesi olan Apollo
2.yy'dan kalma başında ışık hüzmesi olan Apollo
Now, of the many astrological-astronomical metaphors in the Bible, one of the most important has to do with the ages. Throughout the scripture there are numerous references to the “Age.” In order to understand this, we need to be familiar with the phenomenon known as the precession of the equinoxes. The ancient Egyptians along with cultures long before them recognized that approximately every 2150  years the sunrise on the morning of the spring equinox would occur at a different sign of the Zodiac. This has to do with a slow angular wobble that the Earth maintains as it rotates on it’s axis.It is called a precession because the constellations go backwards, rather than through the normal yearly cycle. The amount of time that it takes for the precession to go through all 12 signs is roughly 25,765 years. This is also called the “Great Year,” and ancient societies were very aware of this. They referred to each 2150 year period as an “age.” From 4300 b.c. to 2150 b.c., it was the Age of Taurus, the Bull. From 2150 b.c. to 1 a.d., it was the Age of Aries, the Ram, and from 1 a.d. to 2150 a.d. it is the Age of Pisces, the age we are still in to this day, and in and around 2150, we will enter the new age: the Age of Aquarius.
İncil’deki astrolojik-astronomik sembollerin en önemlisi muhtemelen “Çağ”larla ilgili olan. İncil’in tamamı boyunca “Çağ”lardan bahsedden yerler var. Bunu anlayabilmek için “Devinim” adı verilen bir fenomeni anlamalıyız. Eski Mısır ve onlardan önceki uygarlıkların gözlemledikleri şey, 2150 yılda bir bahar gündönümümde güneşin doğuşu Zodyak’ın başka bir burcunda oluyordu. Bunun sebebi de Dünya’nın eksenindeki eğimdi. Devinimin Zodyak’ın 12 burcunun tamamını dolaşması 25,765 yıl alıyor. Buna da “Büyük Yıl” adı veriliyor ve eski uygarlıklar bu durumun farkındaydı. Her 2150 yıllık dilime “çağ” adını verdiler. MÖ 4300′den MÖ 2150′ye kadar olan dilim Taurus-Boğa Çağı, MÖ2150′den MS 1 yılına kadar olan dilim Aries-Koç çağı, bugün içinde olduğumuz ve 2150 yılında bitecek olan çağ Pisces-Balık çağı ve gelecek olan çağın ismi Aquarius-Kova çağı.
Buradaki en büyük problem, Devinim hareketini ilk farkeden eski zaman astronomunun MÖ 2yy’da yaşayan Hipparchus isimli Yunan astronomu olması. Ancak problem burada bitmiyor, Hipparchus’un iki kitabı da an itibariyle mevcut değil, ancak bu bilgiyi astronomide Devinim olayından bahsederken Hipparchus’u kaynak gösteren MS 90-168 yılları arasında İskenderiye’de yaşayan astronom ve matematikçi Ptolemy‘den alıyoruz. Yani devinim hareketini ilk ortaya koyan kişi İsa’dan sadece 100 sene kadar önce Rodos’ta (veya İznik, tam belli değil) yaşamış bir astronom. Burada belirtmem gerekir ki, Sümerlerin, ve Eski Mısırlıların devinimi biliyor olma ihtimalini dile getiren yazarlar olsa da bu görüşler tarih ve astronomi çevrelerinde pek kabul gören fikirler değil.
Bir diğer nokta da devinim hareketi sonucunda Dünyanın ekseninin Zodyak’taki değişik burçlara geçmesi olayı benim görebildiğim kadarıyla epey yeni bir gelişme. Daha doğrusu Devinim hareketinin antik astrologlar tarafından dikkate alındığına dair herhangi bir kaynak, kanıt bulamadım. Tüm kaynaklar Devinim hareketinin Ptolemy’e ve onun kaynak gösterdiği Hipparchus’a dayandığını söylüyor. Astrologların da bu olayı dikkate almaları Ptolemy’den sonraki bir zamana denk gelen bir şey olsa gerek. Wikipedia’daki Great Year – Büyük yıl makalesinde eski Yunan’da bu ayrımın olduğu yazılı, ancak kaynak yok. Bu makaleye göre Eski Yunanlılar Bronz Çağı, Demir çağı, Altın çağ gibi çağlara bölmüşler ve Çağ mitolojisini araştırdığımızda Yunanlıların bunu Devinim’i gözleyerek yaptıklarına dair bir şey belirtilmemiş. Benzer bir durum Yuga ismi verilen Hindu “çağ”ları için de söylenebiliyor. Hindu çağlarının devinimle ilişkileri 19.yy’a kadar ortaya konan bir şey değil.
Özetle, devinim hareketinin, astrolojik burçlarda dolaşması olayının İncil yazarları tarafından biliniyor olma ihtimali, bana kalırsa epey düşük. Bir sonraki paragrafta da Musa’nın dağdan inip altından boğaya tapan halkını görünce kızıp 10 Emir’in yazılı olduğu tableti kırmasını da “Boğa çağı”nın bitişi ve “Koç çağı”nın başlayışına bağlıyor. Görelim :
Now, the Bible reflects, broadly speaking, a symbolic movement through 3 ages, while foreshadowing a 4th. In the Old Testament when Moses comes down Mount Sinai with the 10 Commandments, he is very upset to see his people worshiping a golden bull calf. In fact, he shattered the stone tablets and instructed his people to kill each other in order to purify themselves. Most Biblical scholars would attribute this anger to the fact that the Israelites were worshiping a false idol, or something to that effect. The reality is that the golden bull is Taurus the Bull, and Moses represents the new Age of Aries the Ram. This is why Jews even today still blow the Ram’s horn. Moses represents the new Age of Aries, and upon the new age, everyone must shed the old age. Other deities mark these transitions as well, a pre-Christian god who kills the bull, in the same symbology.
İncil, genel anlamda 3 çağı kapsayan bir hareketi ve 4. bir çağın gelişini anlatıyor. Eski Ahit’te Musa Sinai dağından elinde 10 Emir’in yazılı olduğu tabletlerle inerken halkının altından bir Boğa yapıp ona taptığını görünce çok kızıyor. Hatta, taş tabletleri kırıp insanların kendilerini temizlemek için birbirlerini öldürmelerini emrediyor. Bir çok İncil tarihçisi bu olayı sahte bir tanrıya tapınılmasından doğan öfkeye bağlarlar. Ancak gerçekte olan altın boğa Taurus-Boğa burcu, ve Musa da yeni gelen Koç burcunu sembolize ediyor. Bu yüzden de Yahudiler hala bugün koç boynuzu üflerler. Musa, yeni gelen Koç Çağını sembolize ediyor ve yeni çağda herkes eski çağı bırakmalı. Başka tanrılar da bu geçişi sembolize ediyorlar. Hrıstiyanlıktan önceki tanrının boğayı öldürmesi aynı sembolik anlamı taşıyor.
Bir önceki paragrafı incelerken Devinim hareketinin burçlardan geçiyor olması ve “çağ” kavramının bırakın Eski Ahit’i (MÖ 10.yy’a kadar uzanan bir zamanda yazıldığı tahmin ediliyor) Yeni Ahit’i etkilemesinin çok zor olduğunu yazmıştım. O yüzden aslında bu paragrafı incelemek çok da gerekli değil, zira tamamen Devinim ve burç-çağ hareketlerinin eski uygarlıklar tarafından yaygınlıkla biliniyor olmasına dayanıyor. Ancak belirtmem gereken bir nokta, gerçekten de Boğa, koç (Musanın boynuzlarla gösterildiği heykeller var – bu boynuz olayı muhtemelen Tevrat’ın yanlış bir çevirisinden kaynaklanıyor ) sembolizmi cuk oturuyor gibi görünüyor. Ancak daha önce saydığım nedenlerden ötürü, Eski Ahit’i etkilemiş olması imkansıza yakın bir ihtimal.
Boğa’nın öldürülmesinin diğer tanrılarda da görülen bir şey olduğu iddiası. Kısmen doğru. Bergama’daki heykel okulunda İÖ 200 yılında yapılan Mithras heykelleri Mithras’ı boğayı öldürürken gösteriyor. Ancak wikipediadaki makale de bu sahnenin ekinokslara bağlı olduğunu söylüyor. Ne yazık ki sanıyorum burada wikipedia’nın hatalarından birisini yakaladık, zira (sanırım 3. sefer yazıyorum) daha önce belirttiğim sebeplerden ötürü Mithras heykellerinin devinimi simgeliyor olması çok zor. Yine de heykeldeki köpek ve akrebin Canis Major (ya da minör) ve Akrep takımyıldızlarını simgeliyor olma ihtimali var. Yani heykelin astrolojik bir anlamı olma ihtimali olsa da devinim hareketine bağlı olma ihtimali düşük.
Mithras, boğayı öldürürken
Mithras, boğayı öldürürken
Now Jesus is the figure who ushers in the age following Aries, the Age of Pisces the Two Fish. Fish symbolism is very abundant in the New Testament. Jesus feeds 5000 people with bread and “2 fish.” When he begins his ministry walking along Galilei, he befriends 2 fisherman, who follow him. And I think we’ve all seen the Jesus-fish on the backs of people’s cars. Little do they know what it actually means. It is a Pagan astrological symbolism for the Sun’s Kingdom during the Age of Pisces. Also, Jesus’ assumed birth date is essentially the start of this age.
İsa, Koç çağı’ndan sonraki çağı – Balık Çağı’nı başlatan kişi. Balık burcunun simgesi iki balık. Balık sembolü Yeni Ahit’te bolca bulunan bir sembol. İsa 5000 kişiyi 2 balıkla doyuruyor. Galilei’de misyonuna başlarken kendisini takip eden 2 balıkçıyla arkadaş oluyor. Ve muhtemelen herkes arabaların arkasındaki İsa Balığı’nı görüştür. Çok az insan aslında ne olduğunu bilir. Aslında balık astrolojik bir pagan sembolüdür ve Balık Çağı’nda Güneşin krallığını sembolize eder. Ayrıca İsa’nın kabul edilen doğum yılı bu çağın başlangıcı.
İsa’nın 2 balıkla insanları doyurması, 2 balıkçı, arabaların arkasındaki balık sembolü hepsi doğru. Ancak bu iddia da yine aynı sebepten (Devinim ve burç-çağların o zamanlar bilinen şeyler olmaması) dolayı doğru değil.
Hrıstiyanlıktaki balık sembolünün kökeni astrolojik değil, edebi. Şöyle ki:
Hrıstiyanlıktaki balık sembolünün orijinal adı Ichthys‘tir. Bu kelime eski Yunan’da “balık” kelimesinin karşılığıdır. Aslında İsa’ya işaret eden bir kelimedir zira İsa’yla ilgili kelimelerin baş harflerinden oluşan bir akrostiştir. İnceleyelim :
Yunancadaki kelimenin yazılışı ΙΧΘΥΣ şeklinde.
I (i) : Yunanca İsa anlamına gelen Iesous kelimesinin baş harfi.
Chi (kh) – X :  Yunanca Mesih ya da kutsanmış manasına gelen Khristos’un baş harfi.
Theta (th) Θ: Theou – “Tanrı’nın” kelimesinin ilk harfi
Upsilon  (u) Y : Yunanca Huios – “oğul” kelimesinin ilk harfi.
Sigma (s) Σ: Kurtarıcı anlamına gelen Soter kelimesinin ilk harfi.

İsa Balığı
İsa Balığı

Akrostişi bir araya getirirsek : “İsa Mesih, Tanrı’nın Oğlu, Kurtarıcı”
cümlesi oluşuyor. Bu yunanca kelimelerin baş harfleri bir araya gelince de “balık” anlamına gelen “Ichthys” kelimesi meydana geliyor. Bu kelimeyi gizli toplantılar yapmak zorunda olan ilk Hrıstiyanlar bir parola olarak kullanmışlar.
İsa’nın kabul edilen doğum tarihi (MS 1) Balık çağının başlangıcına denk geliyor, ancak bu çağların başlangıç ve bitiş tarihleri üzerine bir uzlaşma yok, değişik astrologlar değişik tarihler öne sürüyorlar. Yani İsa’nın kabul edilen doğum tarihi, Balık çağının önerilen başlangıçlarından birisine denk geliyor. Bilgi yanlış değil ama eksik.
Now, we have all heard about the end times and the end of the world. Apart from the cartoonish depictions in the Book of Revelation, the main source of this idea comes from Matthew 28:20, where Jesus says “I will be with you even to the end of the world.” However, in King James Version, “world” is a mistranslation, among many mistranslations. The actual word being used is “aeon”, which means “age.” “I will be with you even to the end of the age.” Which is true, as Jesus’ Solar Piscean personification will end when the Sun enters the Age of Aquarius. The entire concept of end times and the end of the world is a misinterpreted astrological allegory. Let’s tell that to the approximately 100 million people in America who believe the end of the world is coming.
Hepimiz “dünyanın sonu”nu duymuşuzdur. Esinlenme Kitabı’ndaki çizgi filme benzer anlatımlar haricinde, esas bilgi Matta 28:20′den geliyor. Burada İsa “Sizinle Dünya’nın sonuna kadar beraber olacağım” diyor. Buradaki “Dünya” Kral James versiyonundaki bir çok yanlış tercümeden birisi. Kullanılan esas kelime “aeon”dur ve “Çağ” manasına gelir. “Sizinle çağın sonuna kadar beraber olacağım”. Ki doğrudur, İsa’nın Güneş-Balık burcu kişiliği, Güneş Kova burcuna girdiği zaman bitecek. Tüm bu “Dünyanın sonu” hikayesi , yanlış anlaşılan astrolojik bir alegoriden ibaret. Haydi (becerebiliyorsanız) bunu dünyanın sonunun geldiğine inanan 100 milyon Amerikalı’ya anlatın.
Kral James İncil’indeki “Dünya” ve “Çağ” farkı doğru. Yeni Uluslararası Versiyon’da aynı pasajda “Dünya” yerine “Çağ” yazılmış. Ancak bu kısım da, Devinim ve burç çağlarının İncil’in yazarları tarafından bilindiği varsayımından yola çıkılarak yapılmış. O yüzden de geçersiz bir iddia.
Furthermore, the character of Jesus, a literary and astrological hybrid, is most explicitly a plagiarization of the Egyptian Sun-god Horus. For example, inscribed about 3500 years, on the walls of the Temple of Luxor in Egypt are images of the enunciation, the immaculate conception, the birth, and the adoration of Horus. The images begin with Thaw announcing to the virgin Isis that she will conceive Horus, then Nef the holy ghost impregnating the virgin, and then the virgin birth and the adoration.This is exactly the story of Jesus’ miracle conception. In fact, the literary similarities between the Egyptian religion and the Christian religion are staggering.
Dahası İsa karakteri, en bariz şekliyle Mısır Güneş Tanrısı Horus’tan intihal edilmiş edebi ve astrolojik bir melez. Örneğin, Luxor tapınağının 3500 yıl önce yapılan duvarlarındaki resimlerinde, (Horus’un)doğumunun müjdelenmesi, (İsis’in) mucizevi şekilde hamile kalması, Horus’un doğumu ve yüceltilmesi anlatılıyor. Resimler Thaw’un, bakire İsis’e Horus’a hamile kalacağını söylemesiyle başlıyor. Kutsal ruh Nef’in bakireyi hamile bırakması, sonra bakirenin doğurması ve horus’un yüceltilmesi gösteriliyor. Bu hikaye İsa’nın mucizevi doğumunu anlatan hikayenin aynısı. Aslına bakarsanız, Mısır dini ve Hrıstiyan dini arasındaki benzerliklerin çokluğu şaşırtıcı.
İsa’nın ne Horus’a ne de astrolojik simgelere (en azından filmin iddia ettiği şekliyle) dayanmadığını zaten daha önce göstermiştim. Luxor tapınağındaki resmi araştırdığımda ise bu iddianın da Acharya S’ten neredeyse aynen kopyalandığını ve bir çok kereler yalanlandığını gördüm. Aynı zamanda Ateist olan antik tarih üzerine eğitim almış olan Richard Carrier, olayı 2004 tarihli makalesinde gayet güzel özetlemiş. Bu konuyla ilgili yazacaklarım çoğunlukla bu makaleden alıntıdır.
Luxordaki Firavunların doğumunu anlatan resimler
Luxor'daki Firavunların doğumunu anlatan resimler
Acharya S’in kaynak olarak gösterdiği Hellmut Brunner’in Die Geburt des Gottkoenigs: Studien zer Ueberlieferung eines Altaegyptischen Mythos (2nd ed., 1986) kitabında bu resmin “Kral Tanrı’nın doğumu”nu anlattığı yazıyor, ve bu her yeni Firavunla tekrarlanan bir döngü.
Isis, bebek Horus figürlerinin Meryem-İsa heykellerine dönüştüğünden bahsetmiştim. Ancak burada bazı hatalar var. Örneğin “Immaculate Conception” yani “Saf -temiz oluşum” kavramı, İsa’nın değil, Meryem’in özelliğidir. Biraz açarsak, Hrıstiyan Roma Katolik Dogmasında, Meryem’in oluştuğu ilk andan itibaren günahtan korunması durumuna verilen isimdir. Burada Acharya S’in “Saf oluşum”ten kastettiği şey, İsa’nın babasız doğmasıdır. Wikipedia makalesine bakarsanız daha ilk paragrafta bu kavramın (Meryem’in kendisinin doğumu ve hayatı boyunca günahsız yaşaması) İsa’nın cinsel ilişki olmadan doğmasıyla karıştırılmaması gerektiği yazar (Yukarıda senaryoyu tercüme ederken yazarların kastettiği anlamı koruyarak çevirdim, yani tercüme teknik olarak hatalı, ancak konu bütünlüğü açısından doğru). Burada yazarlar, Meryem’e ait bu özelliği sanki İsa’ya aitmiş gibi gösteriyorlar.Bu fikrin (günahsızlık) Mısır mitolojisinde yer alması imkansız zira “günah” fikrinin Mısır mitolojisine çok yabancı bir şekilde kabul edilmesi gerekiyor. Luxor’daki resim ayrıca bir ruh tarafından hamile bırakılmayı anlatmıyor, hatta resimle aynı yerdeki yazılardaki hikaye yer yer pornografik öğelere yer veriyor. Ayrıca resimlerdeki kişi Isis değil, Mısır’ın mitolojik kraliçesi.
Burada değinilmesi gereken nokta, bu resmin bulunduğu yerde, hikayeyi anlatan yazıların da bulunuyor olması. Diğer bir deyişle resimler, aynı yerde bulunan ve hikayeyi tam olarak anlatan yazılara eşlik etsin diye çizilmişler. Yazılarda anlatılan hikaye ve Zeitgeist’in yazarlarının alıntıladığı Acharya S’in sadece resme bakarak anladığı hikaye arasında çok fark var. Resimleri, çizgi roman gibi olayları adım adım anlatan resimlerden çok, çocuk kitaplarında her 4-5 sayfada bir var olan ve hikayeyi destekleyen resimler olarak tanımlayabiliriz. Peki özetle yazılarda anlatılan hikaye nasıl?
Mucizevi hamilelikle ilgili kısım şu şekilde : (4. Panel) Tanrı Amun Mısır kralının şekline bürünerek, kraliçe’nin kral’la evleneceği gece kraliçeyle yatağa giriyor. Ancak kraliçe Amun’un kokusunun tanrı kokusu olduğunu anlıyor ve Amun kendini gösteriyor ve sonra cinsel birleşme gerçekleşiyor. Kraliçe ve Amun cinsel ilişkiye girerken Amun’un arkadaşı olan bir başka tanrı Thoth, yatağın yanında onları izliyor. Bir yerde, kraliçe Amun’un cinsel organının büyüklüğüne şaşırıyor ve içine girdiği zaman çok mutlu olduğunu dile getiriyor. Amun “istediği her şeyi yaptıktan sonra” kraliçe ile yatakta konuşmaya, sohbet etmeye başlıyorlar. O esnada Amun kraliçeye hamile olduğunu ve oğlunu doğuracağını söylüyor. Çocuğun adı aynı zamanda “Amun tatmin/memnun oldu” manasına gelen Amenophis. Bazen Amenhotep olarak da bilinir.
Doğumun müjdelenmesi kısmı da şu şekilde : (8. panel) Doğum herkese ilan ediliyor ve “hayat nefesi”ni canlılara veren Kneph fetüs halindeki bebeğe ilahi ruhu yerleştiriyor. Bu noktada kraliçe zaten hamile, yani hamilelikten önce bir müjdelenme durumu yok.
Doğum kısmı da 9. panelde anlatılmış : Anlatılan hikayeye göre Kneph kraliçenin rahmine girip, çocuğun dünyadaki ilahi temsilci olması için fetüsü kil ile şekillendiriyor, aynı zamanda da Tanrı-Kral olabilmesi için “ka” adı verilen ruhu yerleştiriyor. Burası normal zira Mısır inanışında her canlı (hayvanlar da dahil) kilden oluşan bir vücut ve “ka”ya sahip. Luxor’daki resimde bu durum iki melek resmi ile temsil edilmiş. Yani burada “iki tanrı” değil, “vücut-ruh” ikiliği anlatılıyor. Burada Hrıstiyan hikayesine benzeyen şey Amun (göklerdeki baba tanrı) ve Amenophis (yerdeki oğul tanrı) benzerliği.
Amonephis ya da Amonhotep ve Annesi
Amonephis ya da Amonhotep ve Annesi
Yazıdan gayet net anlaşılan şeyler var. Amun (Thoth değil) doğumu ilan ediyor. Bu durum kraliçeye sürpriz olacak bir şey değil (ne de olsa çocuğu yaparlarken o da oradaydı). Thoth’un ilan ettiği bir şey var, o da Amun’a annenin kimliğini ilan edişi. Yani Hrıstiyan hikayesindeki farka gelirsek doğumu ilan eden direk Tanrı’nın kendisi (kutsal ruh ya da daha düşük bir Tanrı değil). Kneph ise (kutsal ruha benzetilen karakter) bebeğin doğumuna sebep olmuyor, sadece kilden şekil verip ruhu yerleştiriyor.
Özetle, resimlerdekiler İsis ve Horus değil, doğum gayet normal yollarla (cinsel ilişki) oluyor, tek benzerlik daha önce söylediğim Amun-Amenophis ilişkisi. Detaylar Carrier’in makalesinde mevcut.Hatta Acharya S’in cevabına bir link de var. Acharya S ise bu fikirleri Massey’den, Massey’in de Samuel Sharpe isimli yine 19yy’da yaşamış bir Mısırbilimciden aldığını söylüyor. Carrier’ın makalesindeki yorumlara teker teker cevap verilmiş, ancak kitabın Almancadan tercümesinde bile Hrıstiyan doğum hikayesine benzerlikler bana kalırsa yok. En azından filmin gösterdiği gibi birebir kopya çekme durumu yok, eğer olayları çok simgesel ve genel alır, hata yapma payını azaltırsanız mümkün olabilir. Kraliçe’nin Amun’u övdüğü yerler Acharya S’in sitesinden okunabilir.
And the plagiarism is continuous. The story of Noah and Noah’s Ark is taken directly from tradition. The concept of a Great Flood is ubiquitous throughout the ancient world, with over 200 different cited claims in different periods and times. However, one need look no further for a pre-Christian source than the Epic of Gilgamesh,written in 2600 b.c. This story talks of a Great Flood commanded by God, an Ark with saved animals upon it, and even the release and return of a dove, all held in common with the biblical story, among many other similarities.
İntihal bu kadarla kalmıyor. Nuh ve Nuhun gemisi hikayesi doğrudan folklordan alınma. Büyük Tufan hikayesi antik dünyada sık sık karşılaşılan ve 200′den fazla kaynakta görülen bir hikaye. Yine de insanın Hrıstiyanlıktan 2600 sene önce yazılan Gılgamış destanından başka bir yere bakmasına gerek yok. Bu hikaye Incil’de anlatılan hikayeye büyük benzerlikler göstererek Tanrı tarafından yapılan bir tufandan, hayvanları ve insanları kurtaran bir gemiden ve bilindik güvercinin karayı bulması gibi öğeler barındırıyor.
Bu kısmı çoğunlukla doğru. Zaten Eski Ahit’te bulunan bu Nuh tufanı hikayesinin Sümer yazılarında bulunan Gılgamış destanından geldiği bilinen bir gerçek. Muazzez İlmiye Çığ’ın “Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki kökeni” isimli eserinde bu durum detayıyla anlatılıyor. Gılgamış destanındaki Tufan hikayesi MÖ 18. yy’da yazıldığı bilinen Atrahasis destanından alıntıdır. Ancak hikayede bir kaç farklılık olduğunu belirtmekte yarar var. Örneğin hikayenin kahramanına gemi yapmasını tavsiye eden kişi, tufan yapmaya karar veren tanrı değil, başka bir tanrıdır. Tufan yapmak isteyen tanrı olayı öğrenince kızar, gemidekiler kurbanlar sunup onu yumuşatırlar vs. Tufan’ın sebebi de günahkar insanlar değil, çoğalıp çok gürültü yapmaya başlayan insanlardır. Gürültüden rahatsız olan Tanrı tufan yapmaya karar verir. Ancak tabi bazı öğeler zaman içinde değişip Eski Ahit’e bu şekilde girmiştir.
Gılgamış destanının Tufanı anlatan kısmı
Gılgamış destanının Tufan'ı anlatan kısmı
And then there is the plagiarized story of Moses. Upon Moses’ birth, it is said that he was placed in a reed basket and set adrift in a river in order to avoid infanticide. He was later rescued by a daughter of royalty and raised by her as a Prince. This baby in a basket story was lifted directly from the myth of Sargon of Akkad of around 2250 b.c. Sargon was born, placed in a reed basket in order to avoid infanticide, and set adrift in a river. He was in turn rescued and raised by Akki, a royal mid-wife.
Sonra intihal edilen Musa hikayesi var. Musa, doğumundan sonra bebek katliamından kurtulması amacıyla bir sepete konarak nehire bırakılır. Sonra saraydan bir prenses tarafından kurtarılır ve bir prens olarak yetiştirilir. Bu sepetteki bebek hikayesi doğrudan MÖ 2250 yılında yaşayan Akkad’lı Sargon hikayesinden alınmıştır. Sargon doğmuş, bebek katliamından kurtulması için bir sepete konarak nehre bırakılmıştır. Sonrasında sarayda yaşayan bir ebe olan Akki tarafından bulunup kurtarılmıştır.
Musa’nın hikayesi anlatıldığı şekilde. Ancak Sargon’un doğum hikayesinde bir problem var. O da Sargon’un doğumunun ve saraya gelmesinin Musa’nın hikayesine benzeyen kısmının MÖ 7. yy’da yazılan bir tablette bulunmuş olması. Sargon’dan bahseden daha önceki zamanlarda yazılan tabletlerde Sargon’un sarayın bahçıvanı ve Kral Ur-Zababa saki’si olan birisinin oğlu olduğu yazıyor. Yani sepet-nehir hikayesi Eski Ahit’in yazılışından (MÖ 1000) 300 yıl kadar sonra. Ayrıca Sargon’un Musa değil, Eski Ahit’te bahsedilen Nimrod olduğuna dair görüşler daha fazla.
Furthermore, Moses is known as the Law Giver, the giver of the Ten Commandments, the Mosaic Law. However, the idea of a Law being passed from God to a prophet on a mountain is also a very old motif. Moses is just a law giver in a long line of law givers in mythological history. [S145] In India, Manou was the great law giver. In Crete, Minos ascended Mount Dicta, where Zeus gave him the sacred laws. While in Egypt there was Mises, who carried stone tablets and upon them the laws of god were written.
Dahası, Musa On Emir ve Musa kanunlarını koyduğu için “kanun verici” olarak bilinir. Halbuki bir peygamberin dağda Tanrı’dan kanunları alması çok eski bir motiftir. Musa, mitolojik tarihte yer alan bir çok kanun vericilerden sadece bir tanesidir. Hindistanda Manou büyük bir kanun vericidiydi. Girit’te Minos Dicta dağına çıkıp Zeus’tan kanunları aldı. Mısır’da ise Tanrıların kanunları yazılı taş tabletleri taşıyan Mises vardı.
Musa’ya benzer “kanun vericiler”den bahsediyoruz şimdi de. Teker teker ele alalım :
Manou (Manu) : İlk insan, insanlığı tufandan kurtaran ve dünyada hüküm süren ilk kral. Ona atfedilen kanunlar topluluğuna verilen isim Manusmrti. Bu kanunların yazılış tarihi ise MÖ 200 ile MS 200 arasına denk geliyor. Yani Musa kanunlarına herhangi bir benzerlik varsa bile, Musa’nın yaşadığı düşünülen dönemden çok daha sonra yazıldığı için benzerlik ters tarafa işlemiş olmalı. Kanunların yazarı da Manu’nun kendisi değil, yaratıcı tanrı Brahma’nın oğlu Manu’nun bu kanunları yazdırdığını söyleyen ve Manu mahlasını kullanan başka bir yazar olduğu düşünülüyor.
Minos, Girit kralı ve mitolojide Zeus ve Europa’nın çocuğu. Zeus’tan aldığı söylenen kanunları halka aktardığı anlatılır. Gerçekte de yaşamış bir insandır. Zeus’tan kanunları her 9 senede bir gidip Ida dağının yamaçlarındaki bir bir mağarada alıyor. Ancak gerçekten yaşayan bir kralın, koyduğu kanunları Tanrı’dan aldığını söylemesi gayet normal. Musa hikayesine bu açıdan benziyor.
Mises ile ilgili herhangi bir kaynak bulamadım. Mısırda tanrıların kanunlarının olduğu taş tabletlerle ilgili arama yaptığımda da bir şey bulamadım. Kanıtların yokluğu, yokluğun kanıtıdır diye düşünürsek, Mises’ın ya yanlış yazılmış bir isim ya da hiç var olmayan veya yanlış tercüme edilen bir karakter olduğunu varsaymaktan başka bir seçenek kalmıyor.
Buradaki ilginç nokta, dinlerin zaten kanun-kural koyma maksadı olmasıdır. Peygamberlerin hepsi emrilerini kanunlarını Tanrı’dan aldığını söylemektedir. Zaten işin amacı-mantığı da bu. Tanrı’dan gelen emirleri kanunları aktarmak. O yüzden bu üç karakter haricinde belki yüzlerce “kanun verici” vardır. Peygambersen kanun koyacaksın zaten, yoksa ne işin var ki?
And as far as the Ten Commandments, they are taken outright from Spell 125 of the Egyptian Book of the Dead. What the Book of the Dead phrased “I have not stolen” became “Thou shall not steal,” “I have not killed” became “Thou shall not kill,” “I have not told lies” became “Thou shall not bear false witness” and so forth. In fact, the Egyptian religion is likely the primary foundational basis for the Judeo-Christian theology. Baptism, afterlife, final judgment, virgin birth and resurrection, crucifixion, the ark of the covenant, circumcision,  saviors, holy communion, the great flood,  Easter, Christmas , Passover, and many many more, are all attributes of Egyptian ideas, long predating Christianity and Judaism.
10 Emir’e gelirsek, tamamen Mısırlıların “Ölülerin Kitabı”nın 125. büyüsünden alıntıdır. “Ölülerin kitabı”nın “Çalmayacağım” diye söylediği şey, “Çalmayacaksın” olarak değişmiş. “Yalan söylemedim” olan şey “Yalan tanıklık etmeyeceğim” olarak değişmiş. Aslına bakılırsa, Mısır dini Yahudi-Hrıstiyan dininin temeli gibidir. Vaftiz olma, ahiret hayatı, günahlardan sorguya çekilme, bakireden doğum ve diriliş, çarmıha gerilme, ahit sandığı, sünnet olma, kurtarıcılar, kutsal komünyon, büyük tufan, Paskalya, Noel, Pesah (hamursuz) bayramı, ve bir çok başka şey Mısır dininden kaynağını alan ve Hrıstiyanlık ve Yahudilikten önce olan şeylerdir.
Zeitgeist’ın alıntıladığı Ölüler Kitabındaki kısım “Masumiyetin İlanı” isimli kısım. Alıntılar doğru. Bir çok başka yeminle beraber On Emir’e giren kısımlar hemen hemen aynı. Buradaki ana problemi sanırım siz de gördünüz. Birbirinin aynısı -dolasıyla çalıntı olduğu iddia edilen- emirler, zaten belli bir seviyeye ulaşmış tüm medeniyetlerde doğal olarak yasaklanan şeyler. Hatta hayvanlar arasında bile hırsızlık hoş karşılanmayan bir davranış. Film bu iki çok genel emiri aynıymış gibi göstererek, sanki tüm On Emir, bu Mısır kitabından alıntıymış gibi bir izlenime sebep oluyor. Ancak durum öyle değil. Mısır kitabındaki emirler, bana sorarsanız On Emir’den çok daha mantıklı emirler. On Emir’in ilk 5 tanesi “Ben Tanrı’yım, benden başka ilaha tapmayacaksınız, benim adımı boş yere ağzınıza almayacaksınız” türü görece gereksiz emirlerden oluşurken son 5 tanesi de “çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, komşuna ait bir şeye (karısına) göz dikmeyeceksin” türü sosyal düzeni korumaya yönelik emirlerden oluşuyor. Ancak Mısırlıların “masumiyet ilanlarından (emirlerinden – zira bu cumleleri söyleyemeyenler masum olamıyor) rastgele alıntılar yaparsak : “Kötülük yapmadım, çevremdekileri fakirleştirmedim, yetim hakkı yemedim, acıya sebep olmadım, açlığa sebep olmadım, gözyaşına sebep olmadım, öldürmedim, kimseyi katledileceğini bile bile teslim etmedim, tartının ağırlıklarında hile yapmadım, çocuğun ağzından sütünü almadım” gibi daha sosyal ilanlar (emirler) bulabiliyoruz. Eğer gerçekten Yahudi dini Mısır dininden çalarak On Emir’ini oluşturduysa, gerçekten kötü bir iş çıkarmış demektir.
Zeitgeist’in Hrıstiyanlıkta olup diğer dinlerden geldiğini iddia ettiği şeyleri de teker teker ele alalım :
  • Vaftiz töreni (seremoni banyosu) : Bir çok başka dinde mevcut. Roma’da uygulanan Isis tarikatının tarikata giriş törenlerinde banyo yapma olgusu mevcut.
  • Ahiret hayatı : En eski örneği Mısır dinlerinde. Kişi ölünce ruhu “Ka” ölüler diyarına giderdi.
  • Günahlardan sorguya çekilme : Yine Mısır dininde mutlu bir ahiret hayatının anahtarı, günahsız bir kalbe sahip olmak, ve Ölüler Kitabında bulunan duaları, büyüleri ezberden okuyabilmekti.
  • Bakireden doğum ve diriliş : Bakireden doğum Hindu dini mitolojisinde görülen bir olgu. Diriliş kısmı çeşitli tanrılarda ve yarı tanrılarda var.
  • Çarmıha gerilme : Roma’da ve ondan önceki bazı devletlerde popüler bir idam şekli. Buradaki çarmıha gerilmeyi “çarmıha gerilen tanrı” şeklinde algılarsak bu türden bir tanrı ben bulamadım. Richard Carrier, bu çarmıha gerilen tanrılarla ilgili yazan Kersey Graves’in yazılarını eleştirirken, Muazzez İlmiye Çığ’ın da bolca faydalandığı bir yazar olan Samuel Kramer‘in “Tarih Sümerde başlar – History Begins at Sumer” isimli kitabının 1981 baskısının 154. sayfasından alıntıladığına göre Çarmıha gerilip öldükten sonra dirilen tek tanrı bir Sümer tanrıçası olan İnanna (diğer adıyla İshtar). Ancak ben başka kaynaklarla bunu doğrulayamadım. Dirilen ve İsa’ya benzeyen bir başka yarı-tanrı olarak da Zalmoxis‘i gösteriyor. Öldükten 3 gün sonra dirildiğine inanılıyor. Bunu doğrulatmaya çalıştığımdaysa pek de öyle olmayabileceğini gördüm.
  • Ahit sandığı (kutsal sandık) : Musa tarafından yaptırılan ve içine On Emir’in yazılı olduğu tabletler konulan sandık. Aramama rağmen pagan dinlerinde ya da mitolojisinde bu türden bir sandığa rastalayamadım. Zeitgeist’in kaynak gösterdiği kitabı ve onun kaynaklarını incelemek gerekiyor daha ileri gidebilmek için.
  • Sünnet : En eski sünnet vesikaları MÖ 2400lere uzanan Mısır hiyeroglif ve taş oymalarında görünüyor.
  • Kurtarıcılar : Burada kastedilen “Kahraman tarikatları” ise, bunlardan bolca var, özellikle Antik Yunan dinlerinde. Bu açıdan düşünülünce evet İsa’nın da kurtarıcı-kahraman olması benzerlik gösteriyor denilebilir, ancak sözkonusu özellik çok genel bir özellik, bir çok tanrıyı – yarı tanrıyı vs kapsayabilir. Bu biraz “Musa da tanrı’dan vahiy alıyordu, İsa da, demek İsa Musa’yı taklit ediyor” demek gibi bir şey. Peygamberse adam vahiy de alacak, insanlarına kurtuluş da vaat edecek. Bundan doğal bir şey olamaz.
  • Kutsal komunyon : Eucharist adıyla da bilinen, ekmek yiyerek ve şarap içerek İsa’nın son akşam yemeğini anmak manasına gelen dini tören. Bu tür bir kutsal yemek Mithra(s)izm’de görülüyor. Ancak bulabildiğim kadarıyla bu tören, Hrıstiyanlığın çıkışından sonraya denk geldiği gibi, hrıstiyanlıkta ekmek İsa’nın bedenini, şarap da kanını simgelerken Mithra(s)izm’de böyle bir sembolize etme durumu yok. Şeklen benziyor sadece.
  • Büyük Tufan : Bundan daha önce bahsetmiştik zaten. Sümer kaynaklarından Eski Ahit’e girmiş.
  • Paskalya : İsa’nın dirilişinin kutlanması. Bu bayramın kökenleri Babil’e kadar uzanıyor. Şu linkte, hrıstiyan perspektifinden “Easter” yani paskalya bayramının nasıl Babil’e, Eski Ahit’te de anlatılan Nimrod ve kraliçe Semiramis’e ve ona dayandırılan Ishtar isimli tanrıçaya dayandığını tavşan ve yumurtaya kadar güzelce anlatmış. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var, o da “Easter” kelimesinin, Kral James incilindeki bir tercüme hatası olması. Esas kelimenin “Pesah” yani hamursuz bayramı olduğu söyleniyor. Bu kısmın sağlamasını ve doğrulamasını yapmadım, o yüzden yanılıyor olma ihtimalim mevcut. Ancak anladığım kadarıyla, bugünkü tavşanlı yumurtalı haliyle kutlanan paskalyanın bir pagan bayramı olduğu zaten yaygınca bilinen bir gerçek.
  • Noel : İsa’nın doğumgünü olarak kutlanan bayram. İsa’nın kesin doğum gününün bilinmediği ve Roma kış gündönümü bayramının İsa’nın doğumgünü olarak kutlanmasına karar verildiği zaten bilinen bir gerçek. 25 Aralık tarihini ilk telafuz edenin MS 200lü yıllarda yaşayan Sextus Julius Africanus olduğu düşünülüyor. Daha önce İsa’nın doğumunun muhtemelen bahar aylarında olduğunu yazmıştım.
  • Pesah – hamursuz bayramı : Zeitgeist’te verilen kaynak Gerald Massey ve kitabın adı “Ancient Egypy in the light of the world” yani Dünya’nın ışığında Antik Mısır. Buradan hareketle Passover-Pesah-Hamursuz bayramının Mısırdaki köklerini araştırınca Mısır’la Pesah bayramını bağlayan tek tarihi vesikanın “Elephantine papyri” ya da “Passover letter” olarak bilinen ve MÖ 5. yy’da yazılıp Güney Mısır’da keşfedilen Aramaik dilinde yazılmış yazılar olduğunu buldum. Bu mektupta Pesah’ın nasıl kutlanacağı ayrıntısıyla anlatılmakta, ancak Eski Ahit’teki Pesah bayramının, İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı hikayesinden kaynağını alıyor olması ve Musa zamanına (Mö1500-1200 )denk gelmesi, bayramın kendisinin bu dokümanlardan bir 700 sene kadar daha eski olduğu sonucunu getiriyor. Evet sanırım liste burada bitiyor :) . Çayımızı tazeleyip devam edelim..
Justin Martyr, one of the first Christian historians and defenders, wrote: “When we say that he, Jesus Christ, our teacher, was produced without sexual union, was crucified and died, and rose again, and ascended into Heaven, we propound nothing different from what you believe regarding those who you esteem Sons of Jupiter.” In a different writing, Justin Martyr said “He was born of a virgin, accept this in common with what you believe of Perseus.”  It’s obvious that Justin and other early Christians knew how similar Christianity was to the Pagan religions. However, Justin had a solution. As far as he was concerned, the Devil did it. The Devil had the foresight to come before Christ, and create these characteristics in the Pagan world.
Tarihteki ilk Hrıstiyan tarihçilerden ve savunuculardan Justin Martyr şöyle yazmış : “Biz İsa Mesih, öğretmenimiz, cinsel ilişki olmadan doğdu, çarmıha gerildi ve öldü, sonra tekrar doğdu ve cennete yükseldi dediğimiz zaman, sizin Jupiter’in oğullarıyla ilgili inançlarınızdan farklı bir şey söylemiyoruz.” Bir başka yazıda, Justin Martyr diyor ki, “O bir bakireden doğdu, bunu inandığınız Perseus’la ortak bir özellik olarak kabul edin” Belli ki Justin ve diğer ilk Hrıstiyanlar Pagan dinlerinin Hrıstiyanlıkla büyük benzerlikler gösterdiğinin farkındaydı. Ancak, Justin’in bir çözümü vardı. Ona göre, bunun sorumlusu Şeytan’dı. Şeytan, İsa’dan önce gelip, bu özellikleri Pagan dinlerinde yaratacak kadar ileri görüşlüydü.
Bu kısım çok ilginç. İlk Hrıstiyan savunucularından Justin Martyr gerçekten de film boyunca bahsedilen ancak pek de doğrulayamadığımız benzerlikleri kabul etmiş ve İsa’nın diğer pagan tanrılardan aslında çok da farklı olmadığını söylüyor gibi görünüyor. Peki gerçekten bu sözleri söylemiş mi ve bu anlamda mı söylemiş?
Justin Martyr
Justin Martyr
Alıntılanan ilk kısım, Justin Martyr’in, İmparator Antoninus Pius‘a yazdığı “First Apology” – “İlk Savunma” isimli mektubunun 21. bölümünden. Burada önemli nokta, Martyr’in bu cümleden sonra Jupiter’in oğulları ve çeşitli özelliklerini sayması, ancak İsa gibi tüm bu özellikleri barındıran bir tanrı yok , İsa’yla benzerlikler kurulabilecek ama aynı olmayan tanrılar var. Öğretmen olan Merkür, hastaları iyileştiren ve yıldırım çarpması sonucunda cennete yükselen Esculapius, parça parça edilen Bacchus, ateşe atlayan Herkül, insan olarak doğan ve sonra cennete yükselen Leda, Dioscuri, Perseus ve Bellerophon. Eğer ilk cümleyi tek başına alırsak, sanki Martyr’in mevzubahis benzerlikleri kabul ettiğini düşünebiliriz. Ancak devamındaki örneklerle bir arada okuduğumuzda, bu tanrılar ölmüş olsalar da çilelerinin İsa’nınkinden farklı olduğunu görüyoruz. Zaten yine aynı mektubun 55. bölümünde  “Jupiter’in hiç bir oğlunun çarmıha gerilmediği”ni yazıyor Martyr.
Alıntılanan 2. kısım da aynı mektubun 22. bölümünde. Perseus‘un da bakireden doğduğunu bunun da İsa’yla benzer olduğunu söylüyor. Perseus’un annesi Danae, babası kral tarafından bir kaleye hapsediliyor ve Zeus burada “altından bir yağmur” olarak gelip onu hamile bırakıyor. Danae‘nin Zeus gelene kadar bakire olduğu doğru, ancak Zeus’un bekaretini bozmadan hamile bırakmasıyla ilgili bir bilgiye rastlayamadım. Zeus, çatıdan damlayıp Danae’nin kucağına dökülen altından bir yağmur olarak gelip onu hamile bırakıyor. Peki Martyr burada hata mı yapmıştı ? Eğer kastettiği şey “bakireden doğum” ise evet, ancak “mucizevi doğum” ise hayır.
Justin Martyr’in bu benzerliklere çözümünün “Şeytan” olması insana komik geliyor. Ancak Martyr’in bunu söylemesinde gayet mantıklı bir sebep var. Zeitgeist’ta tam olarak aktarılmayan şey, yine aynı mektubun 54. bölümünün hemen girişinde, “İsa’nın geleceğini yazan ondan önceki peygamberlerin söylediklerinden yola çıkan (şeytanların kandırdığı) günahkar adamlar Jupiter’in ogullarına bu özellikleri verdi” yani – burada Martyr’in söylediği şey “Hrıstiyanlık bu tanrılara benziyor” değil, “sizin tanrılarınız, zaten geleceği eski peygamberler tarafından söylenen İsa Mesih’i taklit ediyor”. Şeytan’ın geleceği görmesi gibi bir durum yok, Martyr’in argümanında, Eski Ahit’te belirtilen ve İsa’ya atfedilen mucizelerin, İsa gelmeden önce (hatalı ve eksik bir biçimde) diğer tanrılara yakıştırıldığı iddiası var.Diğer tanrılarla olan benzerlikleri açıklamak amacıyla değil, bu benzerlikleri o tanrılara inanan Romalılara gösterip “bakın esas sizin tanrılarınız bizim peygamberimizden çalmışlar” demek amacıyla yazılmış.
Özetle, Justin Martyr’in konu dışı alınan ve eksik olarak aktarılan sözleri, konunun tam tersi bir algılamaya sebep olmuş. Martyr’in mektubunun tamamı okunduğunda (ki baya uzun, İmparator’un bile okuduğuna şüpheliyim) vermek istediği mesaj gayet açık ve net görülüyor. Justin Martyr’in doğruyu söyleyip söylemediği (İsa’nın gerçekten Eski Ahit’te yazan kehanetlere uyan gerçek bir peygamber olup olmadığı) burada konumuz değil, konumuz, Justin Martyr’in demek istediği şey ve Zeitgeist’ta söylediği iddia edilen şeyler arasındaki farklar. Sanırım bu kısmını yeterince açık olarak ortaya koydum.
The Bible is nothing more than an astro-theological literary fold hybrid, just like nearly all religious myths before it. In fact, the aspect of transference, of one character’s attributes to a new character, can be found within the book itself. In the Old Testament there’s the story of Joseph. Joseph was a prototype for Jesus. Joseph was born of a miracle birth,  Jesus was born of a miracle birth.  Joseph was of 12 brothers,  Jesus had 12 disciples. Joseph was sold for 20 pieces of silver, Jesus was sold for 30 pieces of silver. Brother “Judah” suggests the sale of Joseph, disciple “Judas” suggests the sale of Jesus.  Joseph began his work at the age of 30, Jesus began his work at the age of 30. The parallels go on and on.
İncil, kendinden önceki tüm diğer mitler gibi astro-teolojik edebiyatın bir melezinden başka bir şey değil. Aslında, bir karakterin özelliklerinin bir diğer karaktere aktarılması, kitabın içinde bile bulunabiliyor. Eski ahit’te Yusuf’un hikayesi anlatılır. Yusuf, İsa’nın bir prototipidir. Yusuf, mucizevi bir şekilde doğmuştur. Yusuf 12 kardeşten biridir, İsa’nın 12 havarisi vardır. Yusuf 20 gümüş sikke karşılığı köle olarak satılmıştır, İsa 30 sikke karşılığı ihanete uğramıştır. Yusuf’un Judah isimli kardeşi Yusuf’un satılmasını önermiştir, İsa’nın hain havarisi ise Judas’tır. Yusuf görevine 30 yaşında başlamıştır, İsa da 30 yaşında. Daha bir çok başka benzerlik bulunmakta.
Yusuf’un İsa’ya benzerliklerini sıralıyor film burada. İspatlamaya çalıştığı şey, aynı kitapta, sonradan eklenen karakterin aslında daha önce yazılmış bir karakterden esinlenilerek yazıldığı. İddiaları teker teker inceleyelim:
  • Mucizevi doğum : Yusuf – Joseph, Yakup (Jacob) ve Rachel‘in oğludur. Yakubun Yusuf’tan önce (3 değişik başka kadından) doğan 11 oğlu ve bir kızı daha vardır. (4. eş) Rachel’in ilk oğludur. Mucizevi doğumdan kastedilen şey Rachel’in çocuğu olmadığı için Tanrı’ya dua etmesi ve Tanrı’nın duasını kabul edip rahmini açması ise (Genesis 30:22-24) sanırım bu İsa’nın mucizevi doğumu yanında epey sönük bir mucize. Kaldı ki Tanrı, Yakub’un diğer eşlerinden olan Leah’ın da “rahmini açmış”.
  • Yusuf, 12 erkek kardeşten biridir. İsa’nın 12 havarisi vardır. Yani Yusuf 12′ye dahilken, İsa 12+1 şeklinde bir gruba dahildir. Filmin orijinal senaryosundaki cümlenin kuruluşu, sanki Yusuf’un 12 kardeşi olduğunu söylemek istermiş gibi duruyor. Teknik olarak doğru olsa da (bir de kızkardeş var) İsa’nın 12 havarisine benzer takipçilerden bahsedemeyiz. Hikayenin ilerleyen kısımlarında kardeşler Yusuf’tan af dileyip onun yanında olsalar da bu durumda 11 kardeş var, 12 değil.
  • Yusuf bir çocukken 20 gümüş sikke karşılığında abisi Judah tarafından köle olarak satılıyor. Burada bir ayrıntıyı belirtmek lazım. Hikayeye göre, Judah, diğer kardeşler kıskandıkları Yusuf’u öldürüp öldürmemeyi tartışırlarken onu köle tacirlerine satmayı öneriyor. Bu noktada Judah’ın aslında Yusuf’u kurtardığı bile düşünülebilir. Elbette Yusuf’u tam olarak korumak kadar asil değil, ancak 2 seçenekten birisi seçilecekse muhtemelen köle olarak satmak daha insancıl bir davranış. Judah’ın bu hareketi para alabilmek için mi, Yusuf’u ölümden beter bir hayata mahkum etmek için mi, yoksa onu ölümden kurtarmak için mi yaptığı net değil. İsa’nın 30 sikkeye Judas’ın ihanetine uğradığı doğru.
  • İsa’nın 30 yaşında görevine başladığı doğru (Luka:3:23). Yusuf’un 30 yaşında başladığı görev, Firavun’un hizmetine girmesi (Genesis 41:46). Buradaki görevler biraz farklı. Buradaki görev eğer “iş-meslek” olarak algılanması gereken bir şeyse, Yusuf’un 30 yaşında Firavun’un hizmetine girmeden önce yaptığı bir çok iş var. 20li yaşlardayken hapishane sorumlusu (Genesis 39:22), ve ondan önce Potiphar’ın kahyası (Genesis 39:6).
Özetle, İsa’yla benzerlikleri olduğu söylenen Yusuf’un sayılan özelliklerinin İsa’yla benzerlikleri, en basit tabirle biraz şaibeli ve olayları epey esnetip görmek gerekiyor. Bu bakış açısıyla ele alırsak Yusuf Mısır’a Tanrı tarafından insanlarına (İsrailoğulları) kurtarıcı olarak gönderilmiş, İsa da aynı şekilde gönderilmiş. Ancak daha önce de söylediğim gibi bu tür bir benzerlik çok genel ve belirleyici olmaktan uzak.
Furthermore, is there any non-Biblical historical evidence of any person, living with the name Jesus, the Son of Mary, who traveled about with 12 followers, healing people and the like? There are numerous historians who lived in and around the Mediterranean either during or soon after the assumed life of Jesus. How many of these historians document this figure? Not one. However, to be fair, that doesn’t mean defenders of the Historical Jesus haven’t claimed the contrary. Four historians are typically referenced to justify Jesus’s existence. Pliny the younger, Suetonius, Tacitus and the first three. Each one of their entries consists of only a few sentences at best and only refer to the Christus or the Christ, which in fact is not name but a title. It means the “Anointed one” The fourth source is Josephus and this source has been proven to be a forgery for hundreds of years. Sadly, it is still cited as truth.
Dahası, İncil haricinde Meryem’in oğlu İsa isminde, 12 havariyle dolaşan, insanları iyileştiren birisinden bahseden tarihi bir kaynak var mı? İsa’nın yaşadığı iddia edilen yıllarda Akdeniz bölgesinde yaşayan bir çok tarihçi var. Bunlardan kaç tanesi bu karakteri kaydetmiş? Hiç birisi. Yine de, adil olmamız gerekirse, Tarihi İsa’nın savunucuları bunun tersini iddia etmiştirler. Genelde İsa’nın tarihsel varlığına kanıt olarak dört tarihçi gösterilir : Pliny, Suetonius, Tacitus bunların ilk üçüdür. Üçünün de konudan sözeden yazılarında en fazla bir iki cümlede Mesih sözü geçer, ki bu bir isim değil “vaftiz edilmiş-kutsanmış” manasına gelen bir ünvandır. Dördüncü kaynak Joesphus’tur ve bu kaynak, yüzyıllarca yıl önce sahteliği ispatlanmış bir kaynaktır. Ne yazık ki hala günümüzde gerçekmiş gibi gösteriliyor.
Gerçekten de, İsa’nın yaptığı şeyler doğruysa, elimizde olandan çok daha fazla tarihsel vesika olmalıydı diye düşünüyorum. Suda yürümek, 5000 kişiyi 2 balık ve 5 somun ekmekle doyurmak, ölüleri diriltmek, bunlar 2000 sene öncesi için bile çok büyük olaylar. Ancak, İsa’nın gerçekten yaşamış olup olmaması, ve İncil’de yaptığı söylenen mucizeleri gerçekten gösterip göstermemiş olması farklı şeyler.
Peki gerçekten bu tarihçiler İsa’dan belirleyici bir şekilde bahsetmiyorlar mı? İnceleyelim :
Tacitus MS 56 yılında doğmuş, Romalı bir tarihçi. İsa’yla ilgili yazdığı kısım olan 116 yılında yazıldığı düşünülen Annal’ların 15. kitabında, Tacitus “Christus’un Tiberus’un yönetimi altındaki vali Pontius Pilate’in ölüme mahkum ettiği birisi” olduğunu yazmış. Bu bölüm 64 yılında meydana gelen büyük Roma yangını‘nın Hrıstiyanlar adı verilen bir dini grubun suçu olduğunu iddia eden Nero’dan bahsederken geçiyor. İsanın tahmin edilen ölüm yılından 70 sene kadar sonra yazılmış ve sözlü aktarımla kazanılabilecek bir bilgiden fazlasını vermiyor. Zaten esas konusu İsa değil, İsa’ya inanan İsrailliler.
Pliny the Younger, (Pliny) : 61-112 yılları arasında yaşamış bir Roma valisi ve bugüne kadar ulaşan en önemli eseri Epistulae adı altında toplanan ve arkadaşları ve tanıdıklarına gönderdiği (iş ve kişisel) mektuplar(ın)dan oluşan, ve 1.yy’daki Roma’nın günlük hayatına ışık tutan bir eser. Amcası Pliny de bir Romalı filozof ve yazardır ve ikisini ayırmak için Büyük Pliny-Küçük Pliny olarak ayrıldığı görülür. Burada sözkonusu kişi yeğen olan Küçük Pliny. Hrıstiyanlarla ilgili olarak Imparator Trajan’a yazdığı mektubun tamamı (İngilizce) buradan okunabilir. En önemli cümle “Hrıstiyanlıkla suçlanan kişileri huzuruma getirtip İsa’ya küfrettirdim ve kendi tanrılarımıza taptırdım. Hrıstiyan olmadıklarını söyleyenler bunu problemsizce yaptılar, ancak gerçek hrıstiyanlara bunu yaptırmak imkansız” şeklindeki cümlesi. Bu cümleyi gösteren İsa savunucuları, insanlar gerçekten yaşamamış bir peygamber uğruna canlarını tehlikeye atmazlar, eğer bu insanlar canları pahasına inançlarında diretiyorlarsa -ki Pliny de gerçek Hrıstiyanların çok inatçı olduklarını söylemiş- o zaman bu İsa’nın varlığına gerçekten ve kesinlikle inandıkları hatta onu kendi gözleriyle görüp bildikleri için olmalı şeklinde açıklayarak İsa’nın varlığına kanıt olarak gösteriyorlar. Özetle Pliny gerçekten de İsa’nın kendisine dair bir tarih vesikası yazmıyor, onun yerine İsa tarikatına inananların, Roma tanrılarına ve İmparator’a tapınmadıkları için cezalandırılması prosedürü ile ilgili olarak Trajan’a danışıyor.  Filmdeki iddia aslında tam olarak yanlış sayılmaz, zira Pliny gerçekten İsa’nın kendisinden doğrudan sözetmiyor, ilk Hrıstiyan tarikatından sözediyor. Ancak sözetme şeklinin İsa’nın gerçekten yaşamış olduğuna dair bir kanıt olması ihtimali de hiç yok değil. Yine de zayıf ve dolaylı bir kanıt.
Bir diğer yazar da Suetonius. MS 70-130 yılları arasında yaşamış, katip ve tarihçi. En önemli eseri 12 Roma sezarının biyografilerini anlattığı De Vita Caesarum. Hrıstiyanlardan bahsettiği iki yer var, Nero’dan ve Claudius’tan bahsederken geçiyor ve  ikisi de şuradan latinceleriyle okunabiliyor. Burada “Chrestus” olarak yazılan ve “Chrestus’un kışkırtmalarıyla olay çıkaran ve Claudius tarafından Roma’dan kovulan Yahudiler” şeklinde geçen kısım, İsa’nın gerçek olduğuna dair bir kanıt olarak gösteriliyor. Chrestus’un Christus olduğu ve İsa’yı işaret ettiği söyleniyor. Ancak, İmparator Claudius MS 41 yılında tahta çıktı ve 54 yılında öldü. Yani Claudius’un hüküm sürdüğü yıllarda İsa’nın yaşamış olma ihtimali yok, zira İsa’nın en geç tahmini ölüm tarihi MS 36 yılına denk geliyor. Kaldı ki, İsa’nın Roma’ya gittiğine dair bir bilgi de yok. Bu tarihi vesikanın da doğrudan İsa’nın varlığını kanıtlamadığı gibi muhtemelen bahsi geçen Chrestus’un İsa olmadığını sanıyorum rahatlıkla söyleyebiliriz.
Gelelim, en önemli tarihçi Josephus‘a. 37-100 yılları arasında yaşamış ve sonradan Roma vatandaşı olmuş aslen Yahudi tarihçi. Josephus’un yazıları İsa’nın gerçekten yaşadığına dair tarafsız kanıt olarak yüzyıllarca yıl boyunca kabul gördü. Hatta İncil hediye edilirken yanında Josephus’un eserleri de verilimiş. Hayatı da epey enteresan, en azından Wikipedia makalesine göz atmakta fayda var. Konumuzla bağlantılı olan kısmı, İsa ile ilgili yazdıkları. The Antiquities of the Jewsisimli ve Yahudilerin tarihini anlattığı eserinde, İsa’nın hayatından bahsetmektedir.
Testimonium Flavianum olarak bilinen bölümde Josephus diyor ki :
Bu sıralarda İsa vardı; bilge bir adam, ki eğer ona “adam” demek doğru ise; zira o mucizevi işler yaptı, gerçeği mutlulukla kabul eden adamlara öğretmenlik yaptı. Kendisine hem Yahudileri hem de Yahudi olmayanları çekti. O “Mesih” idi. Ve Pilate, aramızdaki ileri gelenlerin söylediklerine kulak vererek onu çarmıha mahkum ettiğinde, onu sevenler onu terketmediler, zira o onlara üçüncü günde tekrar dirildi, tıpkı eski peygamberlerin kendisi hakkında bu ve bunun gibi on bin başka güzel şeyi söylediği gibi. Ve Hrıstiyan cemaati, ki onun adını almışlardır, bugüne kadar hala varlıklarını sürdürmektedirler.
Bu kısmın gerçekten Josephus tarafından yazılıp yazılmadığı tartışmalı. Sebepleri şu şekilde,
  • Origen : Hrıstiyan yazar Origen 240 yıllarında yazdığı yazılar, elde bulunan en eski Josephus kopyalarından daha eski. Origen’in yazılarından anlaşılıyor ki, kendisi de Josephus’un Antiquities of the Jews eserini biliyormuş. Ancak bu sözkonusu kısımdan hiç bahsetmiyor. Kaldı ki Josephus için “İsa’yı kabul etmemişti” diyor. Demek ki, Josephus’un yazılarında İsa’dan bahsediliyor, ancak onun Mesih olduğu kabul edilmiyor. Yani diğer bir deyişle, Origen yazılarını yazarken Josephus’un İsa ile ilgili yazdıkları bugün elde olan kısımla büyük ihtimalle uyuşmuyor. 4yya kadar yazan Hrıstiyan yazarların hiçbirisinde de Josephus’un bu eseri referans olarak gösterilmiyor.
  • Kelime haznesi : Bu argüman, bu bölümde kullanılan kelimelerin ve dilin, eserlerin kalanında görülmemesi ve Josephus’a ait olamayacağını iddia ediyor. Ancak, aksini iddia eden tarihçiler de mevcut.
  • Konu akışının kesilmesi: Bu bölümün bulunduğu yer, konu akışını kesecek şekilde olduğundan, sonradan eklenmiş olduğu düşünülyor.
  • Josephus’un kendi inancı : Eğer Josephus, İsa’nın Mesih olduğuna ve “Adam” demenin bile ona haksızlık olacağına inanıyorsa, o zaman kendisinin Hrıstiyan olması gerekirdi. Ancak Josephus hrıstiyan değil, Yahudiydi ve Yahudi kültürünü savunan eserler vermişti.
Josephus, aynı eserin 20. kitabı 9. bölümünde, “James’in kardeşi olan ve “Mesih” diye anılan İsa” demektedir. Bu kısmın Josephus’a ait olduğuna dair pek bir tartışma yoktur, zira Origen dahil bir çok erken dönem Hrıstiyan yazar, bu kısma referans vermiştir. Buradaki James, James the Just – Adil James adıyla bilinen ve 62 yılında Kudüste öldüğü bilinen bir Hrıstiyanlığın ilk Papazlarından birisi. Ortodoks ve Katolik mezheplerinde İsa’nın annesi Meryemin kocası Yusuf’un ilk evliliğinden olan çocuklarından birisi yani İsa’nın üvey kardeşi olduğuna inanılıyor. Bu kısım,İsa’nın tarihsel varlığına kanıt olarak gösterilebilir belki. Ancak Josephus’un İsa’nın tahmin edilen en geç ölüm yılında doğduğu düşünülürse, yazılarını MS 93-93 senelerinde yazarken İsa’nın yaptıklarının üstünden bir 50-60 yıl geçmiş ve bu sürede gerçekler bolca çarpıtılmış olabilir.
Josephusa ait olduğu düşünülen bir büst.
Josephus'a ait olduğu düşünülen bir büst.
Özetle, Josephus’un İsa’nın gerçekliğine dair kanıt olabilecek yazılarının Josephus tarafından yazılmadığı, sonradan eklendiği görüşü genel olarak kabul edilen bir görüş. Diğer “kanıt”, belirleyici olabilecek kadar net bir kanıt değil. Zeitgeist filminin yazarları bu kısımda neredeyse tam olarak doğruyu tutturmuş görünüyor.
You would think that a guy who rose from the dead and ascended into Heaven for all eyes to see and performed the wealth of miracles acclaimed to him would have made it into the historical record. It didn’t because once the evidence is weighed, there are very high odds that the figure known as Jesus, did not even exist.
Öldükten sonra dirilen, bir sürü şahit önünde cennete yükselen, bir dolu mucize gösteren birisinin tarihi kayıtlara girmesini bekleriz. İsa, tarihi kayıtlara girmedi çünkü kanıtları incelediğimiz zaman, İsa olarak bilinen karakterin hiç yaşamamış olma ihtimalinin gerçekten yüksek olduğu ortaya çıkıyor.
Evet gerçekten de, bu mucizeleri göstermiş birisinin tarihi kayıtlara girmiş olması gerekirdi. Ancak dönemin tarihi kayıtlarında bulunabilen tek şey, “batıl inançlara saplanmış fanatik ve küffar bir dini tarikat olan hrıstiyanlar” gibi belirleyicilikten çok uzak ifadeler. 1. yy’da yaşamış bilinen tarihçilerin sayısı 23.
Burada biraz fikir beyan etmeme izin verin. İsa ismiyle bilinen karakter, muhtemelen, o tarihte bolca bulunan “şifacı”, “bilge adam” türünden, karizmatik bir öğretmendi. Muhtemelen gerçekten de yaptıklarından rahatsız olan Yahudi ileri gelenleri ve Romalılar tarafından çarmıha gerildi. Bundan sonra olan şey, İsa’nın hayatının Eski Ahit’te belirtilen kehanetlere göre değiştirilmesi, ve şifa vermek gibi bugün bile bir çok örneğini gördüğümüz “büyüsel” şeyleri yaparken alınan sonuçların bolca abartılması, ve bu abartmanın, kulaktan kulağa yayılan din sebebiyle daha çok artması ve İsa’nın ölümünden 10 yıllar sonra yazılan İncil (Yeni Ahit)e girmesi. Bir hipoteze göre İncil yazılırken kullanılan kaynaklar zaten 2 tanedir, 1-Mark’ın yazdığı İncil hikayesi ve Q dokumanı adı verilen varsayımsal ortak doküman. Yani bu tür abartma ve yanlış aktarmaların gerçekmiş gibi kaydedilmesi çok kolay bir ortamdan sözediyoruz. Kaldı ki, Yeni Ahit’in yazılış tarihi, İsa’nın tahmin edilen ölümünden en az 30 sene sonraya (en çok 70 sene sonraya) denk geliyor. Gerçekte olan olayların çarpıtılması ve yanlış hatırlanması için yeterince uzun bir zaman.
İsa’nın yaşamadığına ve aslında bir tür Güneş-Tanrı olduğuna dair kanıtların ne denli güvenilir olduğunu göstermeye çalıştım, o yüzden İsa yaşamadıysa bile, bu şekilde bir ispatı kabul etmek çok zor. Incil harici tarihi kayıtların yokluğu ve İncilde bahsedilen İsa’nın hayatına dair olağanüstü iddialar, İsa yaşamış olsa bile hakkında söylenenlerin ve İncil’de yazanlarının büyük çoğunluğunun doğru olmadığını gösterir nitelikte. Neyse filme dönelim :
The reality is, Jesus was the Solar Deity of the Gnostic Christian sect, and like all other Pagan gods, he was a mythical figure. It was the political establishment that sought to historize the Jesus figure for social control. By 325 a.d. in Rome, emperor Constantine convened the Council of Nicea. It was during this meeting that the politically motivated Christian Doctrines were established and thus began a long history of Christian bloodshed and spiritual fraud. And for the next 1600 years, the Vatican maintained a political stranglehold on all of Europe, leading to such joyous periods as the Dark Ages, along with enlightening events such as the Crusades, and the Inquisition.
Gerçek şu ki, İsa Hrıstiyan tarikatının Güneş Tanrısıdır ve tüm diğer Pagan tanrıları gibi mitolojik bir figürdür. İsa’yı tarihi bir kişilik haline getirerek sosyal kontrol sağlamak isteyen şey, politik kurumlardır (devlet). 325 yılında İmparator Konstantine İznik Konsey’ini topladı. Bu toplantı sırasında Hrıstiyan doktrinleri oluşturuldu ve Hrıstiyan kan dökme ve ruhani sahtekarlığın tarihi de başlamış oldu. Sonrasındaki 1600 yıl boyunca, Vatikan tüm Avrupa’da politik bir hakimiyet kurarak Karanlık çağlar gibi hoş zamanlara, Haçlı Seferleri gibi aydınlatıcı olaylara ve Engizisyona sebep oldu.
İsa’nın Güneş-Tanrı olmadığını, daha doğrusu en azından filmin anlattığı şekliyle olmadığını tekrarlamaya gerek yok. İznik Konseyi’nde olduğunu söylediği şeyler şu :
1-Konsey sosyal kontrol saglamak amacıyla bir araya geldi
2-Hrıstiyan doktrinler kuruldu.
Wikipedia’ya göre konseyin bir araya gelmesindeki en önemli amaç, İsa’nın Tanrı-Baba ile olan ilişkisi idi. Acaba İsa Tanrı’yla aynı maddeden mi yaratılmış, yani aslında Tanrı’nın kendisi miydi, yoksa İsa ve Tanrı farklı maddelerden miydi ve ayrı mıydılar. Esas problem buymuş. Arian Controversy olarak bilinen terimin tartışılması yani. Netekim İznik İtikat’ında belirtilen şey, İsa’nın ilahiliği ve Tanrı’dan geliyor oluşu. İsa insan mıydı, ilahi miydi bunu tartışmışlar İznik konseyinde. Sosyal kontrol için dinlerin kullanılması pek yeni bir durum değil, ayrıca din olgusu İsa’yla başlayan bir şey de değil. Yani “İznik konseyinden önce sosyal kontrol eksikliği vardı, konseyde karar verilen tarihi İsa karakteri (ki sanmıyorum konseye katılanlar İsa’nın gerçekten yaşadığından şüphe ediyor olsun) sayesinde bir anda sosyal kontrol sağlandı” gibi bir durum yok.
1. Konstantin
1. Konstantin
Ben herhangi başka bir doktrinle ilgili bir bilgiye rastlayamadım. Yani eğer kurulan bir doktrin varsa, -ki anladığım kadarıyla zaten İsa’nın bir nevi Tanrı olduğu yaygın bir inanç ve aksini iddia eden Arius isminde bir papazdan başkası yok- o da bu doktrin.
Din, dogma ve yobazlığın karanlık çağlar, Haçlı Seferleri gibi olaylara etkisi olduğu doğru, ancak doğrudan sorumlu olduğu tartışılır.
Karanlık çağlar 5.yy’da başlayıp 11.yy’a kadar süren bir çağ ve barbar kavimlerin saldırıları, Roma imparatorluğunun bölünmesi, ekonomik sıkıntılardan gelen etki dinden gelen etkiden daha büyük.
Haçlı seferlerinin sebebi dini görünse de, aslında artan Müslüman saldırganlığına karşı bir cevap niteliğindedir, ve kaybedilen yerleri geri almak için yapılmıştır. Evet Kilise insanlara bu savaşın Tanrı için olduğunu ve “kafir”lerden kutsal toprakların kurtarılması gerektiğini söylemiş olsa da bu seferlerin tarihin diğer savaşlarının sebeplerinden çok farklı sebeplerle olmadığı bilinen bir gerçek. Ancak film sanki Hrıstiyanlar, sırf dinleri emrediyor diye kalkıp savaş ilan etmişler gibi gösteriyor.
Engizisyon, Hrıstiyan olmayanları cezalandırması ve özellikle İspanyol Engizisyonu çok vahşi işkenceler yapmasıyla ünlü. Yeni Ahit’te İsa’ya inanmayanların idam edilmesi gibi bir emir bulunmuyor. Yani Engizisyonu yapanlar, bu emri doğrudan İncil’den almıyorlar. O yüzden İsa’yı bu durumdan doğrudan sorumlu tutmak doğru değil, ancak o dönemdeki kiliseyi (özellikle Papa 9. Gregory)ve din adamlarını doğrudan sorumlu tutabiliriz. Doğrudan sorumluluk yükleyebileceğimiz tek şey sanıyorum Engizisyon.
Galileo Engizisyon mahkemesinde
Galileo Engizisyon mahkemesinde
Christianity, along with all other theistic belief systems, is the fraud of the age. It serves to detach the species from the natural world, and likewise, each other. It supports blind submission to authority. It reduces human responsibility to the effect that “God” controls everything, and in turn awful crimes can be justified in the name of Divine Pursuit. And most importantly, it empowers those who know the truth but use the myth to manipulate and control societies. The religious myth is the most powerful device ever created, and serves as the psychological soil upon which other myths can flourish
Hrıstiyanlık, diğer Teist inanç sistemleriyle beraber, çağımızın kandırmacasıdır. İnsanları doğal hayattan ve birbirlerinden koparmayı amaçlar. Otoriteye körü körüne teslimiyeti destekler. Tanrı’nın her şeyi kontrol ettiğini söyleyerek insanoğlunun sorumluluğunu azaltarak İlahi Amaçlar uğruna çok kötü suçlar işlenmesine yol açar. En önemlisi de, gerçeği bilip toplumları kontrol etmek adına mitleri kullananlara güç verir. Dini mitler, yaratılmış en güçlü araçlardır ve diğer mitlerin gelişebilmesine imkan tanıyan psikolojik bir zemin hazırlarlar.
Bu son paragrafa katılmamak elde değil. Sanıyorum bu yazdığım 13800 kelimelik makalede Zeitgeist yazarlarıyla 100% aynı fikirde olduğum tek yer bu son paragraf. Yazarlar, eğer bu mesajı vermek için yalan ve yanlış bilgilerden oluşan bir hikaye anlatıyor olmasalardı, gerçekten çok daha iyi olacaktı. Ancak ne yazık ki, doğru bir mesajı, yanlış yollardan aktarmayı seçmişler.
En başta sunduğum argümanlara geri dönersek, İsa’nın Mısır Tanrısı Horus, Hindu tanrısı Krishna, Yunan tanrısı Dionysus gibi eski Mesih/Kurtarıcı karakterleriyle bir çok ortak özelliğe sahip olmadığını, astro-teolojik olmadığını, bugün bildiğimiz manadaki Hrıstiyan dininin 4.yy’da toplanan İznik Konsulünde bir araya getirilmiş fabrikasyon bir din olmadığını, en azından filmde anlatıldığı şekliyle olmadığını sanıyorum yeterince açık göstermiş oluyorum.
İlk bölümün incelemesi böylelikle bitiyor. Muhtemelen çok geçmeden 2. bölüm olan 11 Eylül saldırılarıyla ilgili kısmı incelemeye başlayacağım.
 Not: Gözümden kaçmış yazım hataları ya da düşük cümleler olabilir, yakaladıkça düzeltirim.

1 yorum: